Son zamanlarda Balkanlar’da bir araya gelen ülkelerin devlet başkanları, cumhurbaşkanları ve başbakanları

Son zamanlarda Balkanlar’da bir araya gelen ülkelerin devlet başkanları, cumhurbaşkanları ve başbakanları komşuluk dostluk ve işbirliği adına adeta parmak ısırtıyorlar.

Hele Sırbistan Türkiye ilişkileri tam anlamıyla diğer komşularımızı kıskandırıyor desek yeridir. Örneğin son Güney Doğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne katılmak üzere İstanbul’a gelen Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç’in temasları sırasında yaptığı açıklamalar hep dostaneydi.

Biliyorsunuz konuk devlet başkanı daha önce de 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası için İstanbul’a gelmiş ve yarı final maçını izlemişti. Yanısıra Türk-Sırp İş Konseyi, Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan Üçlü Balkan Zirvesi hep pozitif mesajlar ve işbirliği anlaşmalarıyla ve açıklamalarıyla sonuçlanmıştı. Özellikle unutmadan belirtelim, yarı final basketbol maçından sonra 12 Dev adamı soyunma odasında ziyaret eden Boris Tadiç, oyuncuları tek tek kutlarken, A Milli Takımın Sırp asıllı koçu Bogdan Tanyeviç'i sarılarak kutlaması dikkat çekmişti. Kısacası bir dönemin insanlık suçu işleyen ülkesinin resmi temsilcisi ile şimdi barışın dostluğun işbirliklerinin tesisi konusunda birlikte hareket edilmesi şaşırtıyordu.

Sırbistan ile bu yakınlaşma göz kamaştırırken, yaklaşmakta olan bir film festivaline de Sırp asıllı Boşnak yönetmen Emir Kustirica’nın davet edilmesi tutarlı değişimin göstergeleri olarak öne çıkıyordu.

Ancak ne olduysa şu son birkaç gün içerisinde oluverdi ve Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne davet edilen Emir Kusturica’yı protesto gösterileri hızlandı. Sanatın evrenselliği bir anda göz ardı edildi ve 47. Uluslar arası Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne gelecek olan yönetmen Emir Nemanya Kusturica ‘ya tepkiler çığ gibi büyüdü. Savaşta Sırplar tarafından tecavüze uğramış kadınlara "Fazla abartıyorsunuz" diyebilecek bir boşboğazlık ettiği için yönetmen Kusturica istenmiyordu Antalya’da. Kısacası Türklerden kurtulma yollarını arayan birisi yönetmen dahi olsa Antalya’nın kırmızı halısına ayak basmamalıydı. Dahası Bosna-Hersek’te soykırımın yapıldığı Srebrenitsa’daki kadın dernekleri tepki gösterdiler, yürüyüşler düzenlediler.

Festival ve Büyükşehir Belediye Başkanı CHP'li Mustafa Akaydın ise tepkileri, "Habur sınır kapısından giren teröristleri kendileri 'Biz pişman değiliz' dedikleri halde hoşgörüyle karşılayanlar şimdi Kusturica'ya neden aynı hoşgörüyü gösterememektedir?" diye yanıtladı ve "Bizi tek ilgilendiren yönü sanatçı kişiliğidir" dedi.

Yanısıra en şaşırtıcı çıkış ise önceki gün Yönetmen Semih Kaplanoğlu ve ekibinden geldi.  Ve "Bal" ekibi Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden çekildiklerini açıkladı.
"Bal" filminin yönetmeni Semih Kaplanoğlu ve film ekibi gala dahil hiçbir etkinliğe katılmayacaklarını belirttiler. Kaplanoğlu, "Sayıları yüzbinlerle ifade edilen Bosnalı sivilleri sadece inançları ve Boşnak oldukları için katledenleri, onbinlerce kadına çoluk çocuk tecavüz edenleri savunan bir 'sanatçının' AKSAV yönetimi tarafından himaye edilmesi bizim vicdanımızı acıtmaktadır" dedi.

Yazının girişinde anlatmaya çalıştığım, olumlu anlamda değişmeye başlayan Sırbistan Türkiye ilişkileri bu tepkilerle yara alır mı bilinmez ancak Türkiye’nin komşularıyla iyi geçinme, dostluk geliştirme arzusunun bir yönetmen üzerinden değiştirilemeyeceği gerçeği kanımca doğru olacaktır.

Sırbistan’ın işlediği savaş suçu ile ilgili devam etmekte olan mahkemeler elbette sonuçlanacak ve ceza alması kuvvetle beklenen bu BM kararı değişmeyecektir. Ancak sanatın bütünleştirici özerkliği özgünlüğü ve özgürlüğü politik söylemlerle kişiler üzerinden değiştirilemeyecektir. Biliyoruz ki, Eski Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç, savaş suçundan Lahey'de yargılandığı sırada hücresinde öldü. Tüm dünya şimdi katliam sırasında Sırp ordusunun başkomutanı olan Ratko Mladiç'in hesap vereceği günü bekliyor. Ancak şu anda misafirimiz olan ünlü Yönetmen Kusturica’ya dönük yapılacak bir linç girişimi benzeri karalama ve tehditler uzun yıllar onaramayacağımız düşmanlık tohumlarının filiz vermesine neden olabilir. Festivaller festival olarak devam etsin, yönetmenler oyuncularıyla filmlerinin tanıtımlarını yapsınlar. Ama yönetmenler başka yönetmenleri etnisitelerinden ötürü ya da genetik bağları nedeniyle hiçbir zaman karalamasınlar lekelemesinler düşüncesindeyim. Ama unutulmamalı ki Bosna Hersek’in geçirmekte olduğu kültürel ve ekonomik değişim gelecekte tüm komşularını etkileyebilecek büyüklüğe ulaştığında sermayesi, şu süreçte yaşadıkları ile doğru orantılı belirecektir.