Kazanç tatlı olduğundan mıdır nedir, çünkü ortada öle ahım şahım bir oyunculuktan ziyade, her dizide aynı yüz ve aynı bakışla dolanan oyuncu müsvetteleri görmekteyiz...

Kazanç tatlı olduğundan mıdır nedir, çünkü ortada öle ahım şahım bir oyunculuktan ziyade, her dizide aynı yüz ve aynı bakışla dolanan oyuncu müsvetteleri görmekteyiz...

 

Dünyayı saran ekonomik kriz nedeniyle TV yöneticilerinin yapımcılardan yüzde 30 indirim istemesinin ardından diziler ekranlara veda etmeye başladı. Televizyon dizileri birer birer sona eriyor. Bu furyanın daha başından nasıl sonuçlanacağı belliydi. Bölüm başı 35 bin YTL alan heveskâr oyuncular, evlerini arabalarını ve süs köpeklerini alarak sınıf mücadelelerini layıkıyla yerine getirmişlerdir. Şimdi sıra, bu varsıllıkla sektörün yan alanlarında ya da sinema filmlerinde pahalı kostümlerle master derecesi almaya gelmiş olacak ki, kimi sesler farklı yükselmeye başladı.

Ağır çalışma koşulları altında yaşam mücadelesi veren set işçilerinin yükünü yaşadığım deneyimlerden sonra tahmin edebilirim. Ama dizi oyuncularının bölüm başı aldıkları ücrete bakılırsa, onların ağır çalışma koşullarından rahatsızlıklarını dile getirmelerini, vaveyla koparmalarını haklı görmemiz hakikaten inandırıcı olmaz. Kazanç tatlı olduğundan mıdır nedir, çünkü ortada öyle ahım şahım bir oyunculuktan ziyade, her dizide aynı yüz ve aynı bakışla dolanan oyuncu müsvetteleri görmekteyiz. A kanalında ve B kanalında iki ayrı dizide birden oynayan bir oyuncuyu, TV seyircisi artık sadece “magazinel kimliğini öne alarak” seyretmekte, seyrederken de saygı duymaktan öte oturma odasında eğlencelik çıtır muamelesi yapmaktadır. Aslında durum sinema filmlerinde oynayanlar için de geçerli. Aynı yüz, aynı ses tonu, aynı tebessüm ile sinema filmlerinde oynayan oyuncular, sinema sanatının farklı rollerdeki görsel zenginlik ve oyuncu inşası arayışlarını boşa çıkarmaktadır. Elbette özel hayatları ile gündeme oturtulan bu eğlendiriciler de günü gelince kendiliklerinden ayrılacaklardır setlerden, TV ekranlarından.

Acaba oyuncuya ya da TV kanalına eleştiri getirmeli mi? Asıl eleştiri denetimsiz ve kalitesiz işlerin ortaya çıkmasına neden olan oyunculuk-casting ajanslarında olamaz mı? Çünkü, Oyuncu ücretlerindeki uçurumun sorumlusu bu şirketler günden güne çoğalırken, oyunculuk haklarını savunacak bir meslek örgütü ya da sendika yokken, elbette hesap orta yerdeki dizi emekçilerine ve oyuncularına kesiliyor.

Televizyon dizileri halka ekranlar aracılığıyla servis edilen eğlencelikler ya da ağlaklar olarak boy göstermekte. Kimi oyuncuların eğitim almadan da çok iyi işler çıkarabildiklerini ya da iyi olunabileceğini göstermeleri açısından bu yapımlar cesur bulunabilir. Televizyon tarihinde bir sayfa açmak isteyen manken-fotomodel-oyuncu ajansları gazetelere, dergilere, radyolara, ilanlar vermeleri sonucunda veya kendi dar çevrelerilerinde yiyip içtiklerine bir iki deneme çekiminden sonra rol vererek bu işi sürdürmekteler. Sistem o kadar denetimsiz ilerliyor ki, dizi film setinde öğle yemeklerini getirecek servis aracı olmayınca, arabası olan biri bulunup ona her bölümde küçük bir rol yazdırılıp oynattırılarak, yemek aracı ihtiyacını çözümleme noktasına gelmiş durumda. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi, sette yönetmenden daha çok set asistanlarının dediği olur mantığı hükmünü sürdürmekte.

Hatırlatacak olursak; dizi film oyuncu adayları, bir oyuncu - cast ajansı üzerinden dizilere hazırlanırlar. Yönetmen, senarist ve yapımcıyla kurulan empati neticesinde, bölümlerdeki oyuncu rolünüz genişler ya da kuşa çevrilir ve rolünüz biter. Bu süreçte dizinin tanıtım ve magazin ayağı da gösterim kanalları tarafından TV seyircilerine adeta beyin yıkanırcasına hatmettirilir. Sonuçta TV seyircisi her akşam merakla kurulur ekran başına. Ya da rating ölçümleri adı altında oluşturulan bir konsorsiyum tarafından izlenmediği gerekçe gösterilerek de sonlandırılabilir. Ya da yapımcı rating ölçümlerinde tutan (çok seyredilen) dizinin bölüm ücretini artırmak için tv kanalına yeni bir teklifle gider ve kanal tepki verip de diziyi sona erdirebilir. Bu ve buna benzer bir dolu kulis faaliyeti ile de diziler ya da dizilerdeki oyuncu rollerine, dizinin yönetmenlerinin işine vs son verilebilir.

Tüm bu çarpık yapılanma içerisinde geçtiğimiz günlerde bir ses karanlığı yırtarcasına, ezber bozarcasına ortaya çıkıverdi: Özge Özberk.

Oyuncu olmadan önce tercihini İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi olarak belirleyen oyuncunun, orada hayvanların bazılarını yaralı, bazılarını sakat görünce üzülmesi ve buna dayanamayacağını anlayarak veteriner olmaktan vazgeçmesi ve yolunu oyuncu olarak çizmesi tercih arayışlarındaki yaşam pratiğine yatkınlığını görmemize yardımcı olabilir. Pek çok sinema ve tv dizisinde rol alan oyuncunun çalışma disiplini ve samimi oyunculuğu ise bir süredir zaten dikkatimizi çekmekteydi. Ancak en önemli çıkışı, belki de tüm dizi ve sinema oyuncularını harekete geçirecek öncü davranışı daha konuşulmaya değer. Şöyle ki oyuncunun da rol aldığı geçen sezon yayından kaldırılan Sinekli Bakkal dizisinin, hiç çekilmeyen bölümlerinden “276 bin YTL alacağım var” diyerek mahkemeye başvurması gündeme bomba gibi düşer.

Bu hak arayışının sektörün tüm çalışma koşulları ağırlaştırılan mağdurları için umut olabileceği düşüncesindeyim ve tartışılmaya değer buluyorum. Aynı zamanda sözleşme imzalayıp da yapımcısı tarafından çekiminden vazgeçilen uzun metraj filmleri de kapsayacak şekilde genişleyebileceğini de öngörmenin ise tiyatro ve sinema sanatının mesleki örgütlenmesi açısından da yeni bir ivme kazandıracağını söyleyebilirim. Dizi film ve sinema sektörü emekçilerinin bir sendikası ya da onları sahiplenecekleri bir meslek örgütü olmadığından ağır koşullarda çalıştırılmalarından başka, sağlık ve yasal haklarını da savunabilecekleri yeni bir kanun çerçevesi belirlenmelidir.

Yanısıra, 13 bölümlük sözleşmesi olduğunu söyleyerek yapımcısı Pastel Film’den dizinin hiç çekilmeyen 8 bölümün parasını isteyen Özge Özberk, yakın dostlarına “O dönem imzalamış olduğum 13 bölümlük sözleşmeye göre hareket ettim. Gelen teklifleri değerlendirmedim. Ben hakkım olan parayı istiyorum” diyerek açtığı davanın benzer durumda olanlar için de emsal teşkil edebileceğinin farkında. İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde görülen dava Özge Özberk’in lehine sonuçlanırsa dizi dünyasında bir ilk gerçekleşmiş olacak. Reytingi düşük diye kaldırılan dizilerden oyuncular sözleşmelerine göre parasını isteyebilecekler. Özge Özberk yapımcısı Pastel Film’in sahibi Yaşar İrvül’e açtığı 276 bin YTL’lik dava nasıl sonuçlanır bilinmez ama, yapımcı İrvül"ün, “Kanalı da mahkemeye versin görelim. Kanal işi feshettiği zaman doğal olarak işi durdurmak zorunda kalıyoruz. Bütün yayından kalkan diziler için böyledir. Biz de 350 bin dolar zarara uğradık, mağduruz’ sözü dizi film sektöründeki son gelişmelere TV kanallarının da müdahil olabileceği ve kanalların da böyle sağlıksız bir pazarın doğmasına neden olmaları nedeniyle sorgulanabileceklerinin ipucu olabilir.