Denizaşırı bir ülkeye girişte tuhaf ekipler ile karşılaşmak mümkün. İngiltere bu konuda en ünlülerden, Avustralya, ABD, Japonya gibi

Denizaşırı bir ülkeye girişte tuhaf ekipler ile karşılaşmak mümkün. İngiltere bu konuda en ünlülerden, Avustralya, ABD, Japonya gibi ülkelerde de benzer durumlar oluyor. Sıklıkla polislerin yanında özel eğitimli köpekler bulunuyor. Yok, öyle uyuşturucu madde arayanlardan değil. Bunlar peynir, salam, sucuk, pişmiş yiyecek, meyve uzmanları.
Şaka yapmıyorum. Oralarda hısım akrabası olanlar bilir, bazı ülkelere yiyecek sokmak yasaktır. Bu uygulamayı anlamak biraz güç gelebilir. Sıklıkla ekonomik sebepleri var olsa da bazen söz konusu ülkelerin biyoçeşitliliğinin korunması ile de ilgilidir.
Elde taşınan bir parça kirazın ya da elmanın içerisinde saklanan küçük bir kurtçuk daha önce ayak basmadığı bu bakir ülkelerde çok hızlı biçimde çoğalıp yayılabilir. Küflenmiş bir parça sucuk yepyeni mikroorganizmaların dağılımını kolaylaştırır. Bazı ülkeler bu konuda doğal olarak son derece hassastırlar.
Türkiye’den gelenlerin alışkanlıklarını bildiklerinden sınır polisleri yasaklı yiyeceklerin Türkçe isimlerini öğrenip sorarlar hemen. Baktılar mı köpek huysuzlanıyor başlarlar eldeki valizi gösterip;
-Salam, sucuk, peynir, kayısı, lokum?
Cevap verirsin.
Tövbe yok, öyle bir şey!
İşte bu ifade yakında Türkiye’de başka bir mecrada akademik dünyaya sıçrayacak gibi görünüyor.
GDO yani genetiği değiştirilmiş organizmalar üzerinde çalışan, bu işten ekmek ve kaymak yiyenlerin şu aralar fena halde paçası tutuşmuş durumda.
En sonunda biyogüvenlik yasası hazırlandı. Meclis’e geliyor.
Çok doğru önlemlerin alındığı ve son derece sert tutumlu bir yasa taslağı gibi görünüyor. Tarım Bakanlığı bu konuda dersini iyi çalışmış. Tüketiciden ve emekçiden yana bir yasa tasarısı.
Bazı yetkililer elbette durumdan rahatsız.
Türkiye’de yaklaşık 12.000 GDO’lu ürün var.
Bunların hemen hemen 1.000 tanesi hayvansal ve bitkisel kökenli.
Ayrıca her yıl yüzlerce yeni GDO Türkiye’de araştırma enstitüleri ve bazı yatırımcı üniversitelerde üretiliyor.
Yeni yasa tasarısı tüm bu ürünlerin üretimi ve ithalatı ile ilgili her aşamanın kontrollü ve izne tabi olması gerektiğini resmen dayatıyor.
Oysa bu beyefendi ve hanımefendilerin firmalar ile yaptıkları anlaşmalar var, GDO’ya dair umutları var. Şimdi hesap verme zamanı geliyor.
Senelerdir ben getirdim, ben ürettim oldu sistemi yürüyordu. Kimseden izin almadan binlerce GDO bilimsel araştırma adı altında Türkiye’ye sokuldu, yurttaşların haberi dahi olmadı.
Kimseden izin almadan, kimseye hesap vermeden yüzlerce GDO sözüm ona deneme amaçlı, deney amaçlı üretildi, piyasaya sürüldü, sürülmek istendi.
Şimdi bakanlık sınır polisi gibi duruyor kapıda.
Salam, sucuk, peynir var mı? demiyor da,
GDO var mı senin torbada? diyor.
Ne diyecekler?
Tövbe yok, öyle bir şey!
Bu 12.000 ürünü ceplerinde Türkiye’ye sokanlar şimdi ne yapacaklarını, ne önlem alacaklarını düşünüyor.
Umuyoruz bakanlık kararlı, etik ve doğru tavrını devam ettirir.
Yoksa yandık ki gülüm keten helva.