“Şimdi 27 Nisan’a muhtıra dediler, demeye devam ediyorlar. Muhtıra böyle olmaz. Muhtıranın tarihimizde örnekleri vardır. 27 Nisan’a

“Şimdi 27 Nisan’a muhtıra dediler, demeye devam ediyorlar. Muhtıra böyle olmaz. Muhtıranın tarihimizde örnekleri vardır. 27 Nisan’a muhtıra diyenler ya muhtıranın anlamını bilmiyorlar veya 27 Nisan bildirisini okumamışlar. 27 Nisan bir muhtıra değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale değildir. 27 Nisan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin laiklik konusundaki duyarlılığının dile getirilmesidir. Başka bir şey değildir.”
Biliyorsunuz, bu sözler daha iki sene önce bahse konu metni (e-muhtıra) bizzat kendisinin yazdığını söyleyip hava atan emekli Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’a ait. Milliyet’ten Fikret Bila’ya söylemiş bunları. Okuduğumda “korkmaya başlamış” diye düşünmüştüm. Ertesi gün Taraf’ta benzer bir tespiti Yasemin Çongar da yaptı. Evet, son gözaltı ve tutuklamalarla birlikte Büyükanıt Paşa’nın yüreği pır pır etmiş, belli ki.
Eee, Genelkurmay karargahından memlekete, Fener tribününden hakeme efelendiği günler geride kaldı.
•••
Sadece o değil. Şu sözleri de okumuşsunuzdur muhtemelen; önceki günün gazetelerinden...
 “İçimde volkanlar patlıyor. Bunu neden yapıyorlar? Büyük bir iftira ve haksızlıkla karşı karşıyayım. Esareti yaşıyorum. Ben o dönem bir eğitim kurumunun başındayım. 1’inci Ordu ile falan ilişkim yok. Dedikleri seminerde de yoktum. Yazılanlar ve söylenenler iftira.”
24 saatlik gözaltını “esaret altındayım” diye anlatan paşa da İbrahim Fırtına. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı. Adeta soyadıyla müsemma bir profil çizerdi, kuvvet komutanlığı yaptığı dönemde. Kendi kullandığı F-4’le İsrail’e uçtuğunu hatırlarsınız. İri gövdesi, çatık kaşları ile adeta bir gözdağı gibi dururdu. Şimdi “benim alakam yok... İftira atıyorlar bana” diyor. Malum, kendi sesinden duymadık bu sözleri, avukatı iletti. Ama cümlelerin kuruluşunda, seçilen kelimelerde bir ‘düşkünlük’ halini sezmemek mümkün değil.
Son operasyonda savcılık sorgusunun ardından serbest bırakılan Emekli Koramiral Lütfi Sancar’ın avukatı da, kendisine yönelen haber kameralarına müvekkilinin sözkonusu iddialarla ilgisi olmadığını benzer sözcüklerle anlatmaya çalışıyordu: “Müvekkilim darbe iddialarıyla ilgili herhangi bir kişi ya da kişilerle ilişkisi olmadığı için serbest bırakıldı. Nitekim iddia makamı da buna kanaat getirdi.”
“Darbe iddialarıyla ilgili kişi ya da kişiler...” Sanırsınız emekli amiral, Devrimci Karargah davasından gözaltına alınmış, Aylin Duruoğlu ve Mehmet Yeşiltepe’yle aynı kaderi paylaşıyor.
•••
Bu haber de gazetelerden:
“İkinci Ergenekon davasında Meclisi ve Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten iki kez ağırlaştırılmış hapsi istenen eski Jandarma Genel Komutanı Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un hafıza kaybı yaşadığını öne süren avukatı Filiz Esen, ilgili sağlık raporunu mahkemeye sundu.”
Paşa, “hafızamı kaybettim” diyor. Tıpkı özel harekatçı polis şefi İbrahim Şahin’in Susurluk davasında yaptığı gibi. O da yargılandığı sıralar geçirdiği bir trafik kazasının ardından hafızasını kaybettiğini söylemiş; meşhur Adli Tıp uzmanı Nur Birgen’den aldığı raporla tahliye olmuştu. (Nur Birgen’i de hatırlarsınız, işkenceyi gizlemek amacıyla gerçeğe aykırı rapor düzenlediği için Tabip Odası tarafından 6 ay meslekten men cezası almıştı da, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek bu cezayı uygulamamak için hukuka takla attırmıştı.)
‘Hafızasını kaybeden’ Şahin’in tahliye sonrası giriştiği işleri biliyorsunuz; uzatmamak için yazmıyorum.
•••
Evet, düşene vurulmaz ama bu tablo karşısında iki çift laf etmek de boynumuzun borcu.
Vaktiyle iktidarda olmanın verdiği güç ve cesaretle mangalda kül bırakmayan anlı şanlı generallerin, polis şeflerinin durumunu görüyorsunuz, değil mi? Korku ve panik halindeler. Öyle anlaşılıyor ki, yıllar önce ellerine düşen insanlara layık gördükleri muamelenin yüzde birine maruz kalsalar (Allah düşmanımıza göstermesin), itirafçı koğuşlarında yatacak yer kalmayacak.
Hepsine şunu öneriyorum: Son kırk yılda boynuna ip geçirdiğiniz çoğu 20’li yaşlarını süren gençlerin o savcılıklarda, o mahkemelerde duruşuna bir bakın. Bakın da bütün hayatınız üzerine bir kez daha düşünün.