Televizyonsuz, yani; reklamsız, dizisiz, haber ve spor programı olmaksızın yaşayamaz hale getirilen toplum alarm vermeye başladı.

Televizyonsuz, yani; reklamsız, dizisiz, haber ve spor programı olmaksızın yaşayamaz hale getirilen toplum alarm vermeye başladı.
12 Eylül’ün devamında kurulan Tv yayın kanalları sayısındaki artış toplumu hipnotize etmiş halde gün geçtikçe kelebek etkisiyle çoğalıyor. Her önüne gelenin tv açtığı bir süreç yaşıyoruz.
Toplumun en önemli yapı taşlarından ahlak olgusunun yıpratıldığı programların sayısındaki artış tüm bilinçli izleyicileri kara kara düşündürüyor.
En başta Rtük olmak üzere, toplumbilimciler, sivil toplum örgütleri, anne babalar ve eğitimcilerin nasıl bir çıkış yolu bulup da televizyon yöneticilerini seviyeli, kaliteli ve kültürlü programlar yaptırmaya zorlayabilecekleri belirsizliğini koruyor.
Televizyonun esiri haline dönüşen yurdum insanı artık önüne konan her yemeği yermiş gibi saat, süre, konu, tür ayırt etmeksizin her gün önüne gelen reklamları ve gürültü ve görüntü kirliliğine dönmüş programları izleyerek her şeyi kabul eder bir hale; yani öznel beğenisi oluşamamış bireylere dönüştürülüyor.
Televizyonlardaki ahlaksızlıklara isyan edemeyen, mecburen dayatılanı izlemek zorunda kalanların dışında, bu rahatsızlıklarını her ortamda dile getiren hatta dava açan suç duyurusunda bulunan duyarlı yurttaşlar da var. Ancak bazı televizyonlardaki siyaset tartışma programlarının tartıştırılan kişilerinin, yaş grupları ve yayın saatleri dışında, TCK’nın 216. maddesinde belirtilen, Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunu, alenen işlediklerine dair güçlü kanıtlar olmasına karşın ilgili resmi kurumlar sessizliklerini koruyorlar.
Şöyle ki, RTÜK`ün 2008-2009 Yılı Raporu’nda kuruma gelen 169 bin 791 şikâyet içerisinde; başta dizi filmlerin yer alıyor olması dikkat çekiyor. Ardından gündüz kuşağı kadın programları, reklamlar ve direnç yarışmaları ile magazin programlarında şikâyetlerin yoğunlaşması eşikaltına gönderilen mesajların artık rahatsız eder hale dönüştüğünü gösteriyor.
Sizler de fark ettiyseniz başta dizi filmler olmak üzere gündüz kuşağı kadın programları, reklamlar ve direnç yarışmaları ile magazin programları hepimizi isyan ettiriyor. Ama kanallar rating yapıp reklamdan pay alabilmek için her türlü kavganın, hakaretin, yıpratmanın olduğu programları orta yerde yayınlamaya devam ediyorlar.
DİZİLERDEN ŞİKÂYETÇİYİZ
RTÜK`ün 2008-2009 Yılı Faaliyet Raporuna göre “Diziler yüzde 20, reklamlar yüzde 14, direnç yarışmaları yüzde 13, kadın kuşak programları yüzde 9, güncel ve magazin yüzde 6, haberler yüzde 6, yorum programları yüzde 5 şikâyetle öncelikli sıralanıyorlar”
Diziler, reklamlar ve direnç yarışmalarının 2008 yılına göre 2009 Eylül ayına kadar olan sürede yüzde 5 civarında artışlar gösterdiği vurgulanan RTÜK raporunda, olumsuz fiilleri dile getirerek yapılan şikâyetlerin sayısının ise aynı dönemde 89 bin 396 olduğu dile getirildi. Sözkonusu şikâyetlerin dökümünün ise şöyle gerçekleştiği açıklandı: “Çocuk ve gençlerin korunması yüzde 12, program kaldırılsın yüzde 12, Türk aile yapısı ve ahlakına aykırılık yüzde 9, sunucu ya da katılımcı kişiye yönelik şikayet yüzde 8, toplumu yanıltma yüzde 7, toplumsal şiddet yüzde 6, reklamın niteliği yüzde 5, millî ve manevî değerlere aykırılık yüzde 5, kişilik haklarına aykırılık yüzde 5.” RTÜK raporunda, çocuk ve gençlerin korunması ve ahlaka aykırılık şikâyetlerinin geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9 artış gösterdiği de vurgulandı.
Televizyon izlerken yaşanan travmaların ne derece yoğunlaştığını gösteren resmi deliller böyleyken, Rtük’ün sadece kadeh görüntüsü ve sigara dumanını mozaik görüntülerle kapatarak uyguladığı biçimsel çözümleri ise temel sorunları çözmeye yetmiyor. En başta diziler ve şikâyete konu olan programların toplumu daha fazla germeden elden geçirilmesinin zamanı geçiyor.
Önlem çok basit. Televizyonu sadece bir eğlence ve keriz silkeleme kutusu olarak değil de, bir eğitim kutusu olarak görebilen ve gösterebilen zihniyetteki yöneticilerin görev başına getirilmesi.