Çevre ve ekoloji kavramlarını biyolojinin içerisinde inceliyoruz. Bilimsel olarak

Çevre ve ekoloji kavramlarını biyolojinin içerisinde inceliyoruz.
Bilimsel olarak bu böyle.
İlginç olan, Türkiye’de farklı üniversitelerin farklı bölümlerinden mezun ve ömründe biyoloji eğitimi almamış meslek gruplarının çevre ve ekoloji konusunda sürekli konuşmaları.
İşin kötüsü genellikle yanlış konuşmaları.
Biyoçeşitlilik, çevrecilik, ekolojik denge, ekosistem kavramları ve hatta biyolojinin kendisi tarih boyunca hiç bu kadar yağma edilmemişti.
BirGün’de de inceleyen yazarlar oldu, cemaatlerin, uyduruk postmodern vaaz esaslı grupların biyoloji bilimini, evrim gerçeğini ya da basitçe bir hayvanın vücut yapısındaki bir değişimi inanılmaz, mucizevi gibi kavramsallaştırıp servis ettiğini ve bunları kendi yayın organlarında yayınlamalarına artık alıştık.
Kendi felsefi bakışları zayıf olduğu ya da yeni bir fikirleri olmadığı için biyolojiden yararlanmaya çalışıyorlar.
Gülünç ama işe yarıyor.
Çevreciliği en çok yağmalayanlar bazen bu konuda faaliyet gösterdiği iddiasındaki sivil toplum kuruluşları da oluyor.
Bazı üniversitelerin mevcut Çevre ve Orman Bakanı’na ödül vermesi ve ardından başlayan protestolar bunun en önemli belirteci.
Bu noktada Fikret Otyam’ın kendisine verilen ödülü reddetmesinin meslek hayatımda gördüğüm en onurlu davranışlardan birisi olduğunu teslim etmeliyim.
Bir ödülü reddetmek bazen kolaydır ama gerekçesini bu denli net söylemek cesaret işidir.
Geçtiğimiz gün e-postama gelen bilgi mesajı bu anlamda incelenmeli belki de.
Alman kökenli ve adını Türkiye’de Ertuğrul Günay’a gönderdiği “köpek katliamına son” posterleri ile duyurmaya çalışan çevreci örgüt PETA başlangıçta beni umutlandıran STK’lerdendi.
Şimdi ayı Meyan’ı kurtardığı için Sayın Çevre ve Orman Bakanı’nı “Hayvanlar için Kahramanlık Yapanlar” sertifikası ile ödüllendirdiler.
Sevgili dostum Barış Gençer Baykan ve Hande Peker’in başucumda tuttuğum ve çok yararlandığım bir araştırma notu vardır. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) tarafından 08/8 numara ile yayınlanan bu çalışmada Türkiye’de aktif faaliyet gösteren 136 çevreci STK olduğunu ancak resmi rakamlara göre çevre başlığı altında listelenen 575 kuruluş bulunduğu ifade ediliyor.
Bu STK’lerin yüzde 76’sı 1995’ten sonra faaliyete geçmiş. Yani Avrupa Birliği fonları açıldıktan hemen sonra.
Yani fonlardan yararlanma hevesi ile kurulmuş.
Hepsi değil elbette. Son derece aktif çalışan ve kimseye boynunu eğmeyen çok sayıda çevreci kuruluş var. İçlerinde aktif eylem yapan yalnızca bir tane olsa da varlar ve özlerinde son derece tutarlılar.
Diğer yandan dernekçilik bazen bir meslek olarak da görülebilmekte. Böyle çok insanlar tanırım. İşleri dernek ya da vakıf kurmaktır. Geçimlerini bununla sağlarlar.
PETA neden böyle bir sertifika verdiğini belki kendi içerisinde sindirmiştir ve belki bilmediğimiz bir nedenleri vardır.
Yoksa Ayı Meyan Ankara’da tutulduğu dar hapishaneden Bursa’daki geniş ve ferah hapishaneye talimatla alındığı için çokça mutlu mu olmalıyız? Doğal yaşamlarına dönme umudu kalmayan hayvanları sirklerde, cambazhanelerde, kaliteli ya da kalitesiz barınaklarda sergilemek ne kadar hayvanseverliktir?
Bu noktada Bursa’daki barınağı ve HAYTAP’ın çabalarını ayrı tutmak gerekli. Bildiğim kadarı ile onlar büyük özveri ile ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak barınak ile hayvanat bahçesi ya da hapishanesi arasındaki fark tam olarak nedir? Belki bunu bir hatırlamak gerekiyor.
Demek istediğim Ayı Meyan artık yalnızca hayvanseverlere teşhir edileceği için mutlu mu olmalıdır?  Böylece daha elit bir topluluk tarafından çilekeş hayatı izlenecek diye biz de sevinmeli miyiz?
Verilen ödüle gelince.
Kusura bakmayın ama ben ortada bir kahramanlık göremiyorum.