Galiba geçen haftaydı, basın toplantısında Evrensel gazetesi muhabiri Başbakan’a “krizi fırsata dönüştüreceğiz diyorsunuz. Bu nasıl olacak” dedi. Başbakan fena halde çuvalladı...

Galiba geçen haftaydı, basın toplantısında Evrensel gazetesi muhabiri Başbakan’a “krizi fırsata dönüştüreceğiz diyorsunuz. Bu nasıl olacak” dedi. Başbakan fena halde çuvalladı, kem küm etti ve başka sorulara geçti.

Herkes sallıyor. Gazetelerden arandığınızda “bilmiyorum, bilmiyoruz” gibi cevaplar yok. Herkes biliyor ve duruma hâkim pozunda. Bu durum bildiğiniz gibi aslında bilmemekten, bildiğine güvenmemekten veya sidik yarışında geri kalmama kompleksinden ileri gelir.

Kriz’in Türkiye’ye etki kanallarının bir kısmını tahmin ediyoruz ama sonuç olarak bu bizim için iyi mi olacak kötü mü sorusunun cevabını bilmiyoruz, çünkü o etki kanallarını sayısallaştırmak zor.

Birinci etki olumlu. TL dolar karşısında ucuzladıkça ihracat gücümüz artar, ithalat ise görece pahalı hale geleceğinden azalır ve orta vadede ithal ikameci yerli sanayiyi teşvik eder. Buna düşmekte olan petrol fiyatını da eklersek orta vadede cari açık üzerinde olumlu etki yapar.

Cari açık üzerindeki olumsuz etkisi ise yabancıların (ya da yabancı olarak kaydedilen Türklerin) Türkiye’den çıkması ile olur. Şimdi bunların net etkisi ne olur, bilemiyoruz. O net etkinin kendini kuvvetlendireceğini de eklemeliyiz. Yani kötü çıkarsa kendisini daha da kötüleştirir, iyi çıkarsa kendini daha da iyileştirir.

Önemli bir konu da yabancı para üzerinden borçlanan şirketlerin durumları ama ben buradan korkulduğu kadar kötü bir sonuç çıkmayacağını umuyorum, dolar yükselirse varsayımı üzerinden tedbirlerini almışlardır varsayımı altında.

Bir de krizin daha da derinleşmesi ve reel sektöre sıçraması olasılığı var. Kimileri bunu kaçınılmaz görüyor, kimileri ciddi bir ihtimal diyor, kimileri ise merak etmeyin finansal balon patladı, o kadarla kalacak diyor. Reel sektör firmalarının birbirine bağlılığı daha sıkıdır. Zincirleme gider. Dolayısıyla reel sektöre sıçrarsa işsizlik artar, ücretler daha da düşme eğilimine girer, dışarıda yani. Bu bizim için iyi olmaz. İhracat piyasalarının daralması ve ithal girdisi temininde sıkıntı ihtimali anlamında. Ne var ki Türk firmalarının pazarlık gücünü de artırır.

Yani o kadar da fena gözükmüyor. Türkiye topun ağzındaki ilk ülke lafını çok abartılı buluyorum ve kısa vadede eyvah ne oluyoruz dedirtecek sallantılar olsa bile bu işin orta ve uzun vadede işimize yarayacağını umuyorum. En azından çok fena olacağını söylemek zor, çok belirsizlik var.

Şimdi asıl bize gelelim. Bu olup bitenler Türkiye’nin işçilerine, işsizlerine, yoksullarına ne getirir kısmına. İşte bu noktada oturup derdimize yanalım, çünkü sol bir hükümet için çok uygun şartlar geliyor. ABD eskisi kadar Washington’dan dünyayı idare edemeyecek. ABD bu işten güven ve otorite kaybı ile çıkacak. Çok kutuplu bir dünyaya doğru biraz daha kayacağız. Bu gelişmekte olan ülkeler için, özellikle Türkiye gibi ülkeler için manevra alanının genişlemesi demek. Bir başka deyişle sol bir hükümet için oldukça uygun bir ortam ama ne çare ki biz hazır değiliz.