Geçen haftaki yazıda Kemalizm ve sosyalizmin Kürt meselesi ve antiemperyalizm konularındaki farklılıklarından söz etmiştim. Bu yazıda ise jakoben bir modernleşme projesi olarak...

Geçen haftaki yazıda Kemalizm ve sosyalizmin Kürt meselesi ve antiemperyalizm konularındaki farklılıklarından söz etmiştim. Bu yazıda ise jakoben bir modernleşme projesi olarak Kemalizm ve Türk sosyalistleri konusunu ele almaya çalışacağım. Burada modernleşme ile İlhan Selçuk’un Anadolu Aydınlanması dediği şeyi kastediyorum aşağı yukarı. Atatürk’ün hayatta olduğu dönemde, hatta bir ölçüde sonrasında bunun jakobence gerçekleştirilebilecek bir şey olduğu kanısındayım. Başka türlü nasıl olacaktı ki... Kaldı ki köy enstitüleri girişimini, Mustafa Necati’nin Milli Eğitim bakanlığını ve benzer girişimleri de hesaba katmak lazım. Bu anlamda sosyalistler bence bu projeyi savunmalıdırlar, Selçuk’un Anadolu aydınlanması dediği şeyi savunmalıdır. Bu tür şeyler sosyalistlere zor geliyor. “Başımıza ne geldiyse kendimizi Kemalistlerden ayırt edemediğimiz için geldi” diye tutturduklarından bu sefer onların her dediğine karşı durma gibi bir yere savruldular. Tabii Anadolu Aydınlanması’nın içini Kemalistlerle sosyalistler farklı doldurabilir ama böyle bir sorun olduğunu, önemli olduğunu ikisi de kabul etmelidir. Belki biraz da aydınlanma meselesi bir türlü aşılamadığı için tam olarak boşanamıyordur, Kemalizmle sosyalizm.

Şerif Mardin, mahalle baskısı kavramını kullanınca birden popüler oldu. Geçen gün katıldığı bir televizyon programında “cumhuriyet iyinin, doğrunun, güzelin ne olduğu konusunda fikir geliştiremedi, topluma bu konuda bir şey söyleyemedi” dedi. Kemalizm kurudur, sığdır dedi. O sırada toplantıda bulunan Binnaz Toprak buna “bunu İslamı tartışmadan yapamayız” dedi, Mardin de onun bu görüşünü onayladı. Düşündüm, acaba bunu İslamı tartışmadan yapamaz mıyız diye. Çünkü bu toplum İslamı tartışmaya hazır değil, modernleşememiş, aydınlanamamış. Anladım ki İslamı tartışmadan yapamayız. İyi, doğru ve güzel konusunda ne desen “bu zaten İslamda var” diyecekler. “Peki var ama ben de İslamın öteki yönlerini beğenmiyorum” denebilir mi bu memlekette? Şerif Mardin’in söylediklerini kimimiz “işte bu” diye karşıladık ama bence yeterince yankı bulmadı. Belki görmüş geçirmiş ve düşünmüş olanlarımız bu işin sonunun İslamı tartışmaya gideceğini ve bunun işi büsbütün karıştıracağını gördü.

Kaldı ki bu toplumun “aydınlanmış” gözüken, mesela İstanbul’da yaşayan, üniversite bitirmiş ve kendini laik olarak gören insanlarının çoğunun da aslında insan hakları, özgürlüğe ve adalete ilişkin temel değerler gibi konularda, hukuk kavramı konusunda “aydınlanmaya” hayli muhtaç olduklarını televizyonlarda gördüklerimizden, gazetelerde okuduklarımızdan anlıyoruz. Bütün bunlardan benim görebildiğim, Kemalistlerin eğitim modelinin başarısız olduğudur. Görebildiğim bir başka şey de sosyalistlerin yüzlerini bir türlü topluma dönemedikleridir; belki daha beteri, dönüp topluma baktıklarında yine pek bir şey göremedikleridir, gözlüklerinin numarası yanlış olduğundan. Bunlar aşılabilirse Kemalistler eğitim modellerini (aslında arkasındaki zihniyeti), sosyalistler de gözlük numaralarını tartışabilir hale gelebilirlerse ikisi arasında kalkınma, aydınlanma ve hatta antiemperyalizm konularında verimli bir diyalog yaşanabileceğini düşünüyorum. Ne var ki Kürt konusunda olmaz. Kemalizm zorla diz çöktürme politikasında ısrar ettikçe burada bir diyalog olamaz. Peki siyasal İslam konusunda olabilir mi ? Denizlerin ve Sinanların zamanında böyle bir sorun yoktu. Sadece devletin arada bir iplerini çözüp solcuların üzerine saldığı yobazlar vardı. Şimdi ise ortalıkta “biz Türkiye’nin geçmişi, bugünü ve geleceğiyiz” diyen bir parti var, bir hareket var. O konuda bir zemin bulunabilir mi? O da zor görünüyor. Burada Kürt meselesinden farklı bir durum var, siyasal İslamı Kemalistler de sosyalistler de bir tehdit olarak görüyor. Ne var ki Kemalistlerin aynı güç kullanma yöntemi burada da sorun olarak ortaya çıkıyor.

Kemalistlerin ve sosyalistlerin ayrılık noktalarından ve verimli bir tartışmaya girebilecekleri noktalardan bahsetmeye çalıştım. Şu aralar ayrılık noktalarına ilişkin konular toplum gündemini belirlediği için uzlaşmazlıklar ön plana çıkıyor. Ha buna rağmen Kemalist etkiden kurtulamamak da sosyalistlerin sığlığı, aslında aydınlanamamış olmanın sosyalizme yansımaları.

Aydınlansak ne olur diyeceksiniz? Nihayetinde Almanya ve İspanya (bugünkü İspanya) aydınlanmış toplumlar değil mi diyeceksiniz. Valla bundan birçok şey çıkar ama aydınlanmayalım o zaman lafı çıkmaz. Aydınlanmanın içeriği ile ilgili böyle bir tartışmada sosyalistlerin potansiyel olarak söyleyeceği çok sözleri olduğunu düşünüyorum.