Ergenekon soruşturmasında son gözaltı ve tutuklamalar, meselenin daha ciddi boyutlara tırmandığı kanaati yarattı. Tutuklanan muvazzaf subayların yanısıra biri MGK genel...

Ergenekon soruşturmasında son gözaltı ve tutuklamalar, meselenin daha ciddi boyutlara tırmandığı kanaati yarattı. Tutuklanan muvazzaf subayların yanısıra biri MGK genel sekreterliği, diğeri Genelkurmay adli müşavirliği yapmış iki emekli generalin gözaltına alınıp sorgulanması, Susurluk’un baş aktörlerinden İbrahim Şahin’in mühimmat zulasının patlaması, soruşturmanın tahmin edilen sınırları zorladığına dair gözlemlerin öne çıkmasına sebep oldu. Daha önemlisi, Ergenekon’la üstü örtülerek geçiştirilen Susurluk arasında ortak bir halkanın yakalanmış olabileceği umudu belirdi.

•••

Ergenekon operasyonunun “Türkiye’nin demokratikleşmesinde, sivilleşmesinde ileri ve önemli bir adım”dan ibaret görülmesine karşı çıkmamız, olup biteni küçümsemek ve burun kıvırmak olarak algılanageldi. Ya da daha doğru bir ifadeyle, Ergenekon tartışmaları bağlamında sosyalistleri ‘açık düşürmeye’ baştan niyetli sağ ve sol liberal çevreler tarafından böyle sunuldu. Hazin olan, bugüne kadar aklına-fikrine güvendiğimiz birçok dostumuzun bu dolmayı yutması...

Önce de defaatle yazdığımız gibi, mesele devlet içerisinde sürmekte olan bir iktidar mücadelesidir. Daha açık ifadesiyle, siyasi duruşunu ‘ulusalcı ve laik’ olarak tanımlayan, Türkiye’nin uluslararası jeopolitiğini ABD’nin etki alanından Avrasya merkezli bir eksene taşımaya niyetli, mücadele taktiği itibarıyla ‘klasik darbeciliğe’ yakın duran bir kısmı emekli asker ve sivil bürokrasi ile bunların ‘çantacılığını’ yapan ayaktakımının, ABD’nin açık desteğine sahip, Gülen cemaatiyle ittifak içerisindeki liberal-islamcı kesim tarafından tasfiye edilmesi operasyonudur. Eski MGK sekreterinin ya da Genelkurmay adli müşavirinin gözaltına alınmış olması, bu gerçeği değiştirmez. Dahası, operasyonun yarın daha spektaküler isimlere (sözgelimi eski bir başbakana, bakana, polis şefine) yönelmesi, Ergenekon’un temel sorunsalında bir farklılığa yol açmaz. Çünkü operasyonun bir boyutu da vaktiyle ‘çizmeyi aştıkları’ hemen herkes tarafından kabul gören, bir kısmı bugün de rahat durmadıkları/durmayacakları anlaşılan eski derin kadroların tasfiyesidir. Ve hatta yanısıra, AKP ve Gülen cemaatine karşı tavrıyla temayüz etmiş çevrelere -fırsattan istifade- gözdağı vermektir.

•••

Biz operasyonun çerçevesini ana hatlarıyla nasıl değerlendirdiğimizi anlatıyoruz. Ve süreci ‘demokratikleşme’ olarak algılayan solcu dostlarımıza şunu soruyoruz:

1. Bu sürecin gerisinde başta ABD ve onun gizli servisleri olmak üzere Türkiye’yi kendi stratejik çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmek isteyen, bu bağlamda liberal-islamcı bir siyasi çizgiyi (buna ‘ılımlı islam’ gibi saçmasapan sıfatlar yakıştıranlar da var) hakim kılmaya çalışan emperyalist güçlerin dahli yok mu?

2. İçinden geldiği geleneğe, kadrolarının tıynetine ve politik tutumlarına şöyle bir baktıktan sonra... AKP’nin kendi siyasi hegemonyasını tesis etmekte engel teşkil eden güçleri geriletme, mümkünse tasfiye etmenin ötesinde bir demokrasi perspektifi olduğunu mu düşünüyorsunuz?

3. Türkiye’de özellikle Fethullahçı kadrolara dayanarak AKP’ye bağlı polis merkezli bir silahlı otoritenin her gün biraz daha güç ve dokunulmazlık kazandığı yanlış mı?

İlk soruya “hayır”, ikinci ve üçüncüsüne “evet” diyorsanız bu konuşma zaten bitmiştir. Biz artık başka dünyaların insanlarıyız!

•••

Tam da bu noktada... Efendim, bütün bunlar önemsiz mi... darbe niyetlilerinin, katil eskilerinin, tetikçi adaylarının ve bunların akıl hocalarının kodesi boylamasından memnuniyet duymayalım mı? denilebilir... Evet önemlidir ve memnuniyet duyalım. Bazı adamların yaptıkları kötülüklerin bir nebze de olsa bedelini ödemelerine kim itiraz edebilir? Başkan Mao’nun dediği gibi “kötü bir adamın kötü bir adamı dövmesi iyi bir şeydir!” Ama kavgadan zaferle çıkacak kötü adamın bize, hadi şöyle diyelim... Kendilerinden farklı düşünenlere... Sermayenin değil emekçilerin çıkarlarını, siyasi özgürlükleri savunanlara ne vadettiğini unutmadan sevinelim. Zil takıp oynamanın değil, büyük oyunu görmenin zamanı... Aksi takdirde kimsenin “pardon ya, biz aslında kem küm...” diyecek kadar vakti olmayacak.