Mahir KANAAT

Seçime hazırlanan siyasi partilerin seçim bildirilerini ekonomi ağırlıklı oluşturmaları,13 yıldır emekçilerin,halkın ciddi bir kriz yaşadığının göstergesidir. Halkın en sıkıntı çektiği,“yeter” noktasını çoktan aştığı,umuda-nefes almaya en fazla ihtiyaç duyduğu alan kuşkusuz geçim,iş,aş meselesidir fakat dahası olduğu da bilinmelidir.

Küresel durgunluk sürecinde dünyada gelir ve servet dağılımı adaletsizliği doruk noktasına çıkmışken,krizin en derinleştiği Avrupa’ya kıyasla Türkiye 2000-2014 arasında en zengin yüzde 1’lik kesimin toplam servetteki payını yüzde 43 arttırarak en hızlı zenginleştiği ülke oldu. OECD verilerine göre ise Şili ve Meksika’nın ardından Türkiye dünyada en adaletsiz gelir dağılımına sahip 3. ülke. Asgari ücret 949 TL,açlık sınırı 1.307 TL,yoksulluk sınırı ise 4.259 TL.

Yaklaşık 2 milyon emekli açlık sınırı altında,3 milyon memur ile 20 milyon esnaf ve çiftçi yoksulluk sınırı altında.

CHP ve HDP’nin programlaştırılan ekonomi vaatleri incelendiğinde,evet yaşamda en azından bir nefes aldıracak,insan onuruna yakışır bir yaşam çizgisine bir adım daha yaklaştıracak,akşam masaya ne koyacağım diye daha az tasalanacak bir yaşam sunuluyor. Vaatler üzerinden ne eksik,ne hatalı,var olan düzenle ne kadar barışık gibi tartışmaları daha sonraya bırakarak,böylesine adaletsiz,yoksulluktan,eşitsizlikten,işsizlikten beslenen,emeğiyle geçinen toplumun geniş kesimlerine her geçen gün daha fazla eziyet etmeyi kendisinde hak gören bir iktidarın seçim vizyonuna bakmanın ve artık vaat sunma kabiliyetini bile yitirmiş ahvalini bir kez daha görmenin önemli olduğunu düşünüyorum.

Malum AKP’nin programına ilk baktığımızda,hikâyedeki “yazarın” ekonomi alanında kategorik olarak “Ağaoğlu”na seslendiğini anlıyoruz. Çok açık bir söz veriyor bu gruba:“Halktan daha fazla vergi alacağım,daha fazla gayrimenkul rantı yaratacak ve onlardan bende resmi olarak pay almaya başlayacağım,daha fazla özelleştirme,daha güvencesiz ve ucuz emek,nükleer-HES vb enerji rantlarında da tam gaz ileri” mesajı veriliyor.

“Piyasa-dostu ve özel sektör ağırlıklı büyüme”
AKP “Yeni Türkiye Sözleşmesi 2023” adı altında açık olarak ne yapacağını seçim bildirgesinde anlatıyor aslında. Ekonomi ile hukuk arasındaki bağdan bahsediyor,lakin hukuk sermayeyi koruduğu sürece hukuktur diyerek bire bir ifadeyle “Sermaye serbestliği ancak ileri demokratik standartlar ile mümkün. Özellikle girişim özgürlüğünü sağlamak tüm herkesin görevi olmalıdır” diye yer veriyor.

Yani diyor ki hukuku adaleti Soma’da değil İstanbul Borsa’sında arayın,ancak orada bulursunuz.

Seçim dönemlerinde genel olarak tatsız bir durumdur,ekonomik olarak bağımlı kesimler-ki çoğunluktur—birden bu dönemde hedef kitlesi olurlar. Oysa bağımlı olmaları bir nitelik değil,uygulanan politikaların bir sonucudur. En temel haklarından yoksun bırakılan,yoksullaştırılan “sosyal yardımlara” muhtaç bırakılanlar AKP döneminde nicel olarak artış göstermiş,başta asgari ücretliler olmak üzere kısa süreli enformel,düşük ücretli ve güvencesiz işlere mahkûm edilen,borç batağına itilen geniş bir nüfus bu kitleye dahil olmuştur. Kısaca AKP şimdi kendi yarattığı geniş yoksul kitlelerle salt bir “yardım” aracılığıyla uzlaşabilecek bir noktanın çok uzağında yer almaktadır. Nüfusun yüzde 60’ı bugün “maddi yoksunluk” içindedir.

Bugüne kadar AKP’nin yaptıkları yapacaklarının teminatı,işçilere,emekçilere,gençlere,kadınlara tüm halka çektirdiği eziyet çektirebileceklerinin daha başlangıcı olsun,söze hacet yok diyerek bu konuyu umuyoruz ki dönemiyle birlikte artık kapatacağımız günler yakın.

Bunun dışında hazır önümüz 1 Mayıs iken,seçimlere yaklaştığımız şu dönemde sınıfın sesine,ne söylediğine bakmalı. 2013 Haziran direnişine kulak vermeli,direnişin içinde pratiğe geçirdiği “Nasıl bir yaşam?” talebi belirleyiciliğinde hareket edilmeli.

AKP iktidarının inşa ettiği düzenin ekonomiden siyasete ve toplumsal yaşama uzanan tüm unsurlarına karşı meselenin salt bir geçim meselesi değil,onun ötesinde düzenin temellerini reddeden yeniyi talep eden bir mesele olduğu ise asla ama asla unutulmamalı.