Doğduğum şehir İstanbul gibi, en çok ziyaret ettiğim ülke Almanya’nın Ruhr bölgesi ile Macaristan’ın Pecs şehri, bildiğiniz gibi bir

Doğduğum şehir İstanbul gibi, en çok ziyaret ettiğim ülke Almanya’nın Ruhr bölgesi ile Macaristan’ın Pecs şehri, bildiğiniz gibi bir yıllığına (2010) Avrupa Kültür Başkenti ünvanını sahip oldular.
Bu ünvanın gereği kendi halklarına kültür sanat dolu günler, geceler yaşatıyorlar kültür başkentleri. İstanbul, Essen ya da Pecs bu anlamda çok şanslılar. Ailemle, arkadaşlarımla, okurlarımla, öğrencilerimle yaşadığım kentimi bir süreliğine terkedip, 3 başkentten Essen’i gözüme kestirip, gezi, inceleme hareket  planımı oluşturuyorum hemen.
Sabiha Gökçen’den, Köln/Bonn Havaalanına iner inmez S bahn ile daha önceden rezerv ettirdiğim Essen şehrindeki Böll Otel’in yolunu tutuyorum. Bu kültürel yolculuğumun atmosferine katkı sağlaması için seçtiğim Böll Otel, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Heinrich Böll’ün kuzeniyle birlikte uzun süre ziyaret ettikten sonra işletmeciliğini de yaptığı bir otel. Bu anlamda otel tercihimi isabetli kullandığımı varsayıyorum. Her bir köşesinde Alman yazar Heinrich Theodor Böll’ün izlerinin hissedildiği otelin resepsiyonundayım şu anda.
Böll, 1972 Nobel Edebiyat Ödülü’nün de sahibi. Duvardaki çerçevede yazılanlara göz atıyorum. 1938 yılının sonbaharında çalışma kampına, bir yıl sonra da askere alınıyor. 1945 yılının nisan ayından eylül ayına kadar da, İngilizlerin ve Amerikalıların elinde savaş esiri olmuş yazar. Yapıtlarında İkinci Dünya Savaşı’nı, özellikle de insanların nasıl savaştıklarını, savaşın yıkıntılarını ve acılarını anlattığını okuduklarımdan çok iyi biliyorum. Çarpıcı yorumuyla oyuncu Aliye Uzunatağan’dan zevkle izlediğim (izleyenlerin de çok iyi hatırlayacakları gibi) ‘Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru’ adlı oyununu da çokça duymuşsunuzdur. Duvarda yazılı bilgilerden aklımda kaldığı kadarıyla,  Böll, ‘Ve O Hiçbirşey Demedi’ adlı en ünlü romanını yazarken savaş da hüküm sürmekte. Yoksulluk ve zor koşullar, hayatını değiştirmişti Böll’ün. Mayına bastığı için yaralanan dizini iyileştirebilmek için para gerektiğinde de, bu yüzden 5 gün evden çıkmadan bu yapıtı ortaya çıkarıyor. Yayınevinden aldığı para ile de dizini eski sağlığına getirmeyi başaran Böll, daha sonra yazdığı ‘Babasız Evler’ adlı romanını, kendi babasını yitirmesinin ardından değil; ama çevresinde savaş yılları sonrasında acı çeken onlarca çocuğu gördükten sonra oluşturur. Kendisi, savaş sonrası koşullardan, yoksulluk, açlık ve hastalık gibi sıkıntılardan hem kendi geçtiği, hem de çevresinde bu durumlardan acı çeken birçok insan gördüğünden, hiçbir zaman çocuk sahibi olmak istemez, kendi deyişiyle “Böyle bir dünyaya çocuk getirmek” istememektedir. Ancak yazarın ölümü, kendi tercihlerini yabancılaştıracak bir finalle ironikleşir. Evde otururken, çalan kapı ziline koşarken merdivenden yuvarlanarak hayatını kaybeder.
Şimdi; Kültür Başkenti seyahati düşüncesiyle geldiğim Essen’de ‘Böll Otel’de 206 numaralı odada yazmakta olduğum bu satırları, resepsiyonda görevli Türk işletmeci arkadaşın söyledikleriyle zenginleştirmek için köşemin hacmi belirli olduğundan, kültür başkenti yazıma dönüş yapmaya karar veriyorum.
Essen (Ruhr bölgesi) Avrupa Birliği tarafından seçilirken, endüstri bölgesinden çekici ve dinamik Ruhr’a dönüşümün takdir edildiği anlamında öncelikli görülmüş. Günlük etkinlikler listesinden seçtiğim beden perküsyoncu Boby Mc Ferrin’in da katılacağı Schalke Stadında gerçekleşecek ‘Hep birlikte şarkı söyleme günü’ (Sing day of Song) etkinliğine bilet almak için merkez istasyona gidiyorum. Bilet ile birlikte verilen konser programına göz attığımda 60 bin kişilik stadın konukları arasında İstanbul’dan da koro olarak katılan Avrupa Koleji öğrencilerinin olduğunu farkediyorum. Çok şaşırtıcı. Yani İstanbul’da İnönü Stadı’nda verilecek bir Kültür Başkenti konserinde ön grup olarak bir Alman okul korosunun çıkma olasılığı kadar uzak bir ihtimalle karşı karşıyayım.
Konser başladı. Muhteşem bir kültür başkenti organizasyonu. Herkes, yani 60 bin kişi ellerindeki notalardan daha önceden belirlenmiş şarkıları hep birlikte seslendiriyor. Avrupa Koleji öğrencileri de aynı şarkılara Almanca olarak eşlik ediyor. Ve ardından Boby Mc Ferrin sahne alıyor. Yılların damıtılmış tınılarıyla eskimeyen bedenini buluşturan sanatçı mütevazi bir konser veriyor. Konser devam ediyor ama daha çıkacak 23 grup var Gece yarısını bulur bu konser. Oysa benim otelim 2 saat uzaklıkta. Evet evet geç oldu artık otele dönmeliyim. Ve yarın Essen sokaklarında katılacağım etkinliklerimi planlamalıyım.
Kıssadan hisse; “Kültür demlenmeden içilmeyen çay gibi bir olgu” sanırım, kültür başkenti diyerek yazmaya koyulunca; yola saçılan dökülen anıları toplamaya koyulduk ama yazının uzunluğunu kestiremeden köşenin sınırlarına gelmişiz. Bu yazı geniş ölçekli vaziyette önümüzdeki hafta da devam etmeli. Bu başkentlik ünvanıyla ilgili daha anlatacak, söyleyecek çok şey var. Hele Kültür Başkenti’nde bizdeki gibi meydanın tretuvarlarının, kaldırım taşlarının söküldüğünü, insanların Essen 2010 Bürosuna girebilmek için bariyerlerden atlamak zorunda olduklarını benden duyunca, kültürün ve onun başkenti olmanın yaşadığımız hayatın tam da orta yerinde can suyu hürmetinde olduğunu kolayca hissedebileceksiniz.