Çarşı’nın kendisini ‘feshetme’ kararına muhtelif yönleriyle bakabiliriz. Birincisi, bir durum saptaması. Beşiktaş Kültür Merkezi’nde Çarşı belgeselinin gösteriminden hemen önce yapılan....

Çarşı’nın kendisini ‘feshetme’ kararına muhtelif yönleriyle bakabiliriz. Birincisi, bir durum saptaması. Beşiktaş Kültür Merkezi’nde Çarşı belgeselinin gösteriminden hemen önce yapılan açıklama, spor basınının (hatta haber merkezlerinin) gündemine klişe tabiriyle ‘bomba gibi’ düştü. Yaşanan şaşkınlığın yanısıra ‘neden’ sorusu da kafaları meşgul etti. Yazılı ya da görsel medyanın konuya ilgisi, Çarşı’nın ne kadar etkili bir toplumsal fenomen olduğunu anlamak açısından da öğretici oldu. Sözgelimi, dün (çarşamba) çok sayıda gazete ve televizyondan görüşüme başvurmak için aradılar. Ki ben, kendisini o camiadan hisseden, Çarşı hakkında birkaç yazı yazmış sıradan bir tribün taraftarıyım. Bu anlamda, ‘fesih’ kararını alan arkadaşların ne türden bir medya bombardımanına maruz kaldıklarını tahmin etmek güç değil. İşleri zor!

İkincisi, neden böyle bir karar verildiği... Alen Markaryan’ın Çarşı adına yaptığı açıklama bir ölçüde de olsa sorunun cevabını içeriyor. Açıklama, baştan sona bir sitem ifadesi desek yanlış olmaz. “Çarşı’nın içine çomak sokulması”, “yönetimden para aldıkları”, “Çarşı’nın Beşiktaş’ın üstüne geçtiği” iddia ve dedikodularının grubun önde gelen isimlerinde son derece ciddi rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor.

Aslında meselenin kökeni, öyle sanıyorum ki, Yıldırım Demirören yönetiminin birbiri peşi sıra gelen fiyaskolarına ve Beşiktaş taraftarının buna duyduğu tepkiye kadar uzanıyor.

Geçen sene tribünlerin yönetime dönük tepkisi Çarşı’nın önde gelen isimleri tarafından bastırılmaya çalışılınca, -fesih açıklamasında da gönderme yapılan- “Satılmış Çarşı” tezahüratına sebebiyet vermişti. Bu, o dönemde üzeri hızla örtülüp gündemden uzaklaştırıldıysa bile, Beşiktaş tribünleri açısından önemsiz bir olay değildi. İnönü Stadı’nın müdavimleri -ki hepsi kendini Çarşı’nın bir parçası olarak görür- yıllardır tribün liderliğini yürüten grubu ilk kez hedef alıyordu. Evet, altını bir kez daha çizelim; bu tavrın gerisindeki asıl mesele Demirören yönetimi karşısındaki taraftar tepkisiydi.

Bu sorun, küllenmeye bırakıldıysa da Sinan Engin’in futbol takımı menajerliğine getirilmesiyle birlikte tekrar alevlendi. Üstelik enteresan olan, o hadisenin, salı gecesi Alen Markaryan malum açıklamayı yaparken hemen yanıbaşında duran, yani açıklamaya ortak isimlerin kendi içinde bir ‘çatışma’ olarak yaşanmasıydı. Çarşı’nın sürükleyici isimlerinin bir kısmı Sinan Engin’i protesto ederken, bir kısmı buna karşı çıkıyor, iki gün sonra da başta Alen Markaryan olmak üzere grup liderlerinden birkaçı Sinan Engin’i ziyaret ederek işi tatlıya bağlıyordu.

Bu gelişmelerle birlikte, özellikle taraftarın çok önemli bir kısmının zerre kadar hazzetmediği Sinan Engin de işin içine girince, deyim yerindeyse ‘tribün kardeşliği’nin büyüsü bozuldu.

Nitekim ligin İnönü’deki son maçında (Manisaspor) tribünlerin dikkate değer bir bölümü Çarşı’nın inisiyatifini reddetti ve hem ondan bağımsız hem de ona rağmen Demirören yönetimini hedef alan tepkilerini yüksek sesle dile getirdi.

Hasılı, kulüp yönetiminde dört senedir açık bir fiyasko yaşanırken, Çarşı’nın önde gelen isimlerinin ısrarla yönetime sahip çıkması, taraftarla Çarşı arasındaki açıyı büyüttü. Ve ister istemez bazı soru işaretlerini beraberinde getirdi.

Alen Markaryan’ın yaptığı açıklama, bu süreci somut olaylara girmeksizin “kendilerine yönelik acımasız eleştiriler” olarak özetliyor.

Doğrusu şunu da düşünmeden edemiyorum. Bu fesih kararı, acaba bir güvenoyu tazeleme girişimi olabilir mi? Söylediğimiz gibi, taraftarın dikkate değer bir bölümüyle arası ‘serinleyen’ Çarşı yönetiminin “madem öyle, biz de gideriz” diyerek, yeniden ‘göreve çağırılma’ beklentisi içinde olduğu da düşünülebilir. Lakin böyle bir iddia, bu aşamada spekülasyon olmaktan öte gidemez.

Üçüncüsü, şimdi ne olacak sorusu... Kaldığımız yerden devam edersek, fesih kararı alanlar, şayet taraftardan “geri dönün” çağrısı gelirse yeniden Kapalı’nın ortasındaki yerini alır ve yola devam edilir. Elbette son dönemde yaşanan gerilimlerin yeniden su yüzüne çıkacağı güne kadar...

Şayet bu arkadaşlar, aldıkları karardan dönmez ve ısrar ederlerse, Beşiktaş tribünleri bir dönem kaos yaşar. Çünkü herkesin bildiği gibi, Beşiktaş tribünlerini diğerlerinden ayıran en önemli vasıflardan biri, tek bir merkezden yönlendiriliyor olmasıdır. Yani 30 bin kişilik bir koronun tek bir maestro tarafından yönetilmesi... Bunun yeniden inşası –ki o da mümkün olabilirse, epey bir zaman alacaktır. Gerçi, bu işe talip genç ve ateşli grupların varlığı biliniyor; lakin sorun da biraz burada. Bu grupların herbirinin Çarşı’nın mirasına sahip çıkma rekabeti tribünde yersiz ve korkarım tehlikeli gerilimlerin önünü de açabilir.

Öte yandan, şunu da unutmamakta fayda var. Çarşı, bugüne kadar tribünlere önderlik yapmış ekibin ‘feshediyoruz’ demesiyle varlığı sona erecek bir olgu mudur? Yoksa, onlara rağmen ve onların dışında kendi varlığını, ‘asi ruh’unu yeniden üretecek tek tek kişilerden bağımsız bir gelenek midir? Yaşayıp göreceğiz.

Son olarak... Yaşanan süreç, bana kalırsa son tahlilde Yıldırım Demirören-Sinan Engin yönetiminin ‘marifetidir’. Özellikle futbol takımının son yıllarda içine sürüklendiği kriz, belli ki önümüzdeki dönemde bütün camiayı içine alan bir ‘dekadans’a doğru evriliyor. Maalesef.