59. Berlin Film Festivali'nde sürpriz oldu ve herkes Altın Ayı’yı, yönetmenliğini Fransız Rachid Bouchareb’ın yaptığı Londra’da 2005’de yaşanan terör olaylarını konu...

59. Berlin Film Festivali"nde sürpriz oldu ve herkes Altın Ayı’yı, yönetmenliğini Fransız Rachid Bouchareb’ın yaptığı Londra’da 2005’de yaşanan terör olaylarını konu alan ‘London River’ filminin kazanacağını beklerken, Perulu kadın yönetmen Claudia Llosa"nın ‘Acının(Kederin)Sütü - La Teta Asustada’ filmi ile Altın Ayı"yı kazandı.

Bu hüzünlü film, annesinin cenazesini köyünde toprağa verebilmek için zengin bir müzisyenin hizmetlisi olarak çalışmaya başlayan genç bir yerli kızın çabasını sınıfsal unsurlara da yer vererek yansıtıyor. Filmin başrol oyuncusu Magaly Solier"nin Altın Ayı"yı ekipçe kabul ederken teşekkür konuşmasının bir kısmını ana dilinde yapması ve gözleri dolu dolu bir şarkı söylemesi, herkesi duygulandırdı.

İranlı Asghar Farhadi"nin En İyi Yönetmen seçildiği festivalde, Birgit Minichmayr En İyi Kadın Oyuncu, Malili Sogitui Kouyate ise En İyi Aktör ödülüne değer görüldüler.Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.

Uluslararası Berlin Film Festivali’nin 54’üncüsünde hatırlanacağı gibi ünlü yönetmen Fatih Akın, Altın Ayı ile ödüllendirilmişti. Bu yılki festivalde 380’in üzerinde film gösterildi. Ancak festival kulislerinde çok konuşulan konu, sinemanın ekonomik krizden nasıl etkileneceği oldu. (Halbuki ülkemizde de kriz var ama biz bunu sorun ediyor muyuz ) Bilindiği üzere, Türkiye’de kriz dönemlerinde “Şahan İvedik” türü filmlerle sinema seyirci sayısı her zaman artıyor. Sektörde en önemli gelir kaynağını bilet satışları oluşturuyor. Önümüzdeki sürede de Türkiye’de eğlendirici, komedi ağırlıklı yapımlara ağırlık verilerek krizden bunalan kitleler sinemalara çekilmeye devam edilecek. Yani, tam Hollywood mantığı maalesef.(Bursa, Adana, Ankara vd. şehirlerimizdeki Film Festivalleri Yöneticileri umarız, bu krizi ve yerel seçimlerin sonuçlarını bahane edip festivalleri 2009’da pas geçmezler)

Tekrar Berlin’e dönecek olursak, Berlinale’nin yarışma bölümünde bu yıl Türkiye’den film yoktu. Eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan Reha Erdem’in ‘Hayat Var’ adlı yapımı, festivalin ‘Forum’ bölümünde gösterildi. Elit İşcan ve Erdal Beşikçioğlu"nun rol aldığı filmde, 13 - 14 yaşlarındaki Hayat adlı bir kızın İstanbul"da yatalak dedesi ve balıkçı babasıyla köhne kulübede süren yaşamı anlatılıyordu. Festivalin Türkiyeli diğer yönetmeni ise Atalay Taşdiken’di. Berlinale"nin "Genç Kuşak" bölümünde yer alan "Mommo", Taşdiken"in ilk yönetmenlik deneyimi olarak büyük beğeni topladı. Duyarlı ve dokunaklı resimleri ve duru anlatımı ile dikkati çeken film, biri 8 diğeri 11 yaşında iki öksüz kardeşin birbirine tutunarak ayakta kalma hikayesini şiirselleştirmiş.

Festival’de kuşkusuz en çok tartışılan film ise, Almanya’nın şu anda içinde bulunduğu duruma kafa yoran farklı yönetmenlerin çektiği, 13 kısa metrajlı filmden oluşan bir paket film. “Almanya 09” adıyla sunulan projenin altında Hamburglu yönetmen Fatih Akın’ın da imzası var. Akın, “Der Name Murat Kurnaz” adı altında çektiği kısa metrajlı filmde, beş yıl boyunca hakkında resmi bir suçlama olmadan ABD tarafından Guantanamo Kampında tutulan Kurnaz’ın, 2006 yılında serbest kalmasından sonra Alman medyasına verdiği nadir demeçlerden birini canlandırmış. Akın, büyük bir adaletsizliğin yaşandığı gerekçesiyle, bu konuyu seçtiğini söylüyor. Fatih Akın, “Alman toplumu, içeri ve dışarıya görünüşünde, bakışında, çok temiz ve net bir toplum olarak gözüküyor. Sanki hiçbir yanlış ya da hataları yokmuş gibi. Ki Murat Kurnaz’ın hikâyesi çok büyük bir yanlışlık, haksızlık ve terbiyesizliktir. Almanya’nın yaptığı bir hata. Ve kimse ortaya çıkmadı ‘biz yanlış bir şey yaptık’ diye, ya da ‘affedersiniz, özür dileriz’ diye. Bu büyüklüğü göstermediler. İktidarı kaybetmemek için, bütün Murat Kurnaz olayı hasıraltı edildi. Benim hedefim bunu ortaya çıkartmaktı.” diyor. “Deutschland 09” Almanya’nın, devletin, toplumun ve yasaların 2009 yılındaki durumuna epey eleştirel bir gözle yaklaşıyor.

Fatih Akın, benzeri bir projenin Türkiye’de de gerçekleştirilmesine sıcak bakıyor. “Aslında böyle birşey yapılsa Türkiye’de, bugünkü sorunlarla, dertlerle, şikâyetlerle. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, ben, hatta Ferzan Özpetek biraraya gelsek. Birçok yönetmen var, ilginç şeyler yapan, önemli şeyler yapan, önemli bakış açıları olan. Türkiye’de sanki biraz daha fazla ülkeyi eleştirsek, yani sinemacı olarak, iyi olur. Şimdi ben buna çalıştım, Almanya’da vatan haini oldum. Tabii ben dışarıda yaşıyorum, bunu demek daha kolay ama oradakiler, içeridekiler biraz daha fazla siyasi eleştiri yapsalar, belki Türkiye için de iyi olur” diyerek sinema dilini de sertleştirdiğini hissettiriyor. Elbette bu sözler belli çevrelerde ve sinemasal sorunlarla boğuşan Türk Sineması’nda çok tartışılacağa benziyor.