İşsizlere ne verebilirsiniz? Bu giderek gündemin tepesine yükselmekte olan bir sorudur ve yükselmeye de devam edecektir. Çünkü...

İşsizlere ne verebilirsiniz? Bu giderek gündemin tepesine yükselmekte olan bir sorudur ve yükselmeye de devam edecektir. Çünkü 2008 krizinin arkasından yeni ve kuvvetli bir sermaye birikimi döneminin geleceğine ve bunun da işsizliği yeniden azaltacağına inanmıyorum. Bir defa bu kriz henüz dibe vurmadı. Bildiğiniz gibi epeydir kısa bir toparlanma görüntüsünün ardından asıl gümbürtünün geleceği kanısında olduğumu söylemekteyim ve bu gümbürtü çok büyük olacak. Marx’ın dediği gibi her kriz bir öncekinden daha kapsamlı olur... diyelim ki bunu önlemek için her yolu denediler ve tuttu. Bu yıllar sürecek sürüklenen bir kriz dönemi demektir. Ve tüm bunların sonunda bir çıkış dönemi başlasa bile bu kez yeni teknolojilerin istihdam-yaratıcı özelliği nedeniyle işsizliği azaltıcı etkisi yine cılız kalacak.
İşsizlik terimi iktisat literatürüne 20. yüzyılda girdi. Ben bunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Çünkü işsizlik 19. yüzyılda da vardı. Tabii aslında açıklaması çok basit: bir güç olmadığın sürece yok sayılırsın. Marksistler ise toplumu değiştirici güç olarak işçiler üzerinde durdu, işsizler üzerinde değil. Haklıydılar da. O zaman öyleydi. Ne var ki şimdi iş değişti. Muazzam işsiz kitleleri doğuyor. Bununla birlikte işsizlerin kendileri için örgütlenmeleri pek görülen bir şey değildir. Doğası gereği böyle. İstediğin kadar bağır iş isterim diye. İş yoksa bağırdığınla kalırsın. 20. yüzyılda işsizleri en çok kullanan faşizm oldu. Benim bildiğim ilk defa olarak 2001 Arjantin krizinde solcular işsizlerle birlikte hareket edebildiler. Buna daha önce de değindim, çünkü bu deneyimi önemsiyorum.
Kapitalizmin doğası açısından işsizlik gibi bir derdi yoktur (terimin literatüre 20. yüzyılda girmesinin bir nedeni de budur). Hatta bildiğimiz gibi işsizlerin varlığını isterler, işçilerin ücretini düşük tutabilmek için.
Bu hikâyeyi anaakım iktisat ders kitaplarından da izleyebiliriz. 1960’larda iktisat ders kitapları işsizlik konusu ile başlar ve hükümetlerin ana görevinin işsizliği azaltmak olduğu yazardı. Şimdilerin anaakım ders kitaplarını açın ve bakın. 600 sayfalık kitapta işsizlikten sonlara doğru bir-iki sayfada bahseder. Neden? Çünkü kapitalizmin işsizliği emme yeteneği azalmış ve öte yandan da neoliberalizm egemen olmuştur. Şimdi baştaki soruyu yeniden sormak istiyorum: İşsizlere ne verebilirsiniz? İş?.. Geçiniz. O artık mümkün değil. Geçerken bir hususa daha değinmek istiyorum. Geçmişe baktığımızda işsizliğin yoğunlaştığı kriz dönemlerinde istihdam açısından geleceğe umutsuzlukla bakan yazıların bollaştığını görürsünüz, şu anda okumakta olduğunuz yazı gibi. Ne var ki kapitalizm her seferinde işsizliğin üstesinden gelmeyi bilmiştir, bir sonraki krize kadar olsa da. Bununla birlikte işte bu sefer artık işin içinden çıkamayacağı bir döneme girmiş olduğumuzu düşünüyorum. Öyleyse karşımıza çıkan soru şudur: İşsizlere iş dışında ne verebilirsiniz? Sorunun bu şekle dönüşmüş olmasını ayrıca iyi bir şey olarak görüyorum. İş dediğiniz nedir ki? 9-18 ücrete talim. İşsizlere iş dışında ne verebileceğiniz konusunun gelir dışında boyutları da var elbette. Sadece ve sadece biraz geliri olan birisi sadece hiç geliri olmadığı duruma kıyasla memnundur ama bu geçicidir. Bir süre sonra yine memnun olmayanlardan biri olacaktır. Ne var ki (kulakların çınlasın Gürel Tüzün. Bana Türkçe’de cümle ama ile başlamaz dediğin günden beri her cümle başında ıkınıyorum) biz burada sadece ona gelir nasıl temin ederiz sorusu ile sınırlı kalacağız. Bu konuda kapitalizm içi bir alternatif olarak dünya vatandaşlık geliri literatüründen sıkça söz etmiştim.
Gelelim Türkiye’ye... Türkiye’de işsizleri dert edinen aslında pek yoktur. Onlar güç olamadıkları için, kendilerine sahip olamadıkları için (bugüne kadarki tarihe göre olabilmelerinin nesnel temelinin doğamadığına yukarıda değindim) sahipleri de yoktur. Solcular bunun çözümünü de kapitalizmin yıkılması sorunsalı içinde aradıklarından (bana göre uzun vadede doğrudur) yaşamakta olan işsizlerin ve umutsuzların sahibi yoktur ve işsizlerin sayısı resmi istatistiklerdeki gibi birkaç milyon değildir. Umudunu kestiği için evde oturanları katarsak bu sayı en azından katlanır. İçinde bulunduğu gelenek nedeniyle işi olmasını aklından bile geçirmeyen kadınları katarsak kaça çıkar, onu hiç bilmiyorum (bu noktada işsizlikten değil sosyoloji alanından bahsediyoruz ama yine de söylemek istedim). Türkiye coğrafyasında üretim tesisi yatırımları epey hızlansa bile bu insanların ancak belli bir kısmına iş sağlanabilir. Dolayısıyla bizim ülkemizde de işi olmayanlarımıza işten başka ne verebiliriz sorusu ciddi olarak vardır, ama ben ne elit tartışmalarında ne de siyasal platformda böyle bir konunun üzerinde durulduğunu görmedim. Tabii sebebi belli: onlar kendilerini gündeme dayatacak güçte değiller. Kimsesizler. Bu cumhuriyetin kimsesizlerin kimsesi olamayacağını anladık. Peki o cumhuriyeti demokratikleştirmek isteyenlerin böyle bir derdi var mı, ben duymadım. Ha diyebilirsiniz ki, Türkiye Cumhuriyeti demokratikleşince bu sorunun çözümünün önü açılacak. Ben demokratikleşme ile bu sorunun nasıl çözüleceğini düşündüm, düşündüm, bir ilişki kuramadım. Bir öğreten çıkarsa çok memnun olurum. Bir kitap okudum, hayatım değişti gibi olurum yani.