Şişli Adliyesi’ndeki itiş kakışın ortasından fırlayıp; duruşmadan çıkan yazarın ar

Şişli Adliyesi’ndeki itiş kakışın ortasından fırlayıp; duruşmadan çıkan yazarın arabası nı yumruklayarak bağırıyordu; havada uçuşan yumurtalar, bağırış çığırışlar ortasında Orhan Pamuk'un "Türklüğe hakaret ettiği" hükmünü çoktan vermiş mahkeme başkanı edası yla "yargı kararını" hemen infaz etmeye çalı şarak bağırıyordu; "vatan haini"!

Aslında alışıldık bir "tiyatro oyununun" provası gibiydi. Yıllardır koca koca devlet adamları, siyasi parti liderleri, cunta kurmayları kendileri gibi düşünmeyenlere hemen bu sıfatı yapıştırıvermişlerdi. "Vatan haini!"

Örneğin, Kenan Evren 12 Eylül günlerinde diline pelesenk etmişti bu sıfatı. Grev yapan işçiler, demokratik haklarını kullanan öğretmenler, düşüncelerini açıklayan yazarlar, cunta karşıtları "vatan hainiydi". Sonra bir gün Aziz Nesin müthiş bir mizahi zekâyla iade ediverdi bu sıfatı cuntacı generale. Aydınlar Bildirisi ve Aziz Nesin'in yanıtı 12 Eylül karanlığında parlayan bir ışık gibiydi. Kenan Evren bildiriyi imzalayanlara karşı yaptığı konuşmada "Ne yapayım ben öyle aydını, Vahidettin de aydındı ama vatan hainiydi" deyince, Aziz Nesin cevabı yapıştırıverdi: "Vahidettin'in aydı n olup olmadığı tartışılır ama devlet başkanı olduğu kesindir."

Sonra Nâzım Hikmet "vatan haini" suçlamaları na karşı "Vatan çiftliklerinizse/ kasaları nızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, / vatan, şose boylarında gebermekse açlı ktan, / vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, / fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, / vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, / vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, / ödeneklerinizse, maaşları nızsa vatan, / vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, / vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığı mızdan, / ben vatan hainiyim. / Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: / Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ" şiirini yazdı.

Bir örnek de Fransa'dan; Jean Paul Sartre, kendi ulusunun Cezayir'de yürüttüğü sömürgeci politikalara karşı çıktığında Fransız sağı kendisini "vatan hainliği"yle suçladı. Sartre işkencenin, sömürgeciliğin, Cezayir halkına karşı Fransız egemenlerinin yürüttüğü baskı politikalarının Fransa'nın onurunu kırdığını söyledi. Cezayir halkının yanında Fransız sömürgeciliğ ine karşı çıkmayı "aydın onurunun" gereği olarak gördüğünü açıkladı.

Ya da karı koca Rosenberg'ler; McCarthy mahkemelerinde "Rus casusu" olarak suçlandı klarında "vatan haini" damgasını da yemiş oluyorlardı. Franco için Picasso; Albaylar Cuntası için Teodorakis, rölativite teorisinin "atom bombası" için kullanılmamasını istediğinde Einstein vatan hainiydi.

Örnekler çoğaltılabilir. Ama görünen o ki en yüksek sesle "vatan haini" diye bağıranlar, vatanı sevmeyi kendi tekellerinde gördüklerini söylemek istiyorlar; hükmü ise tarih veriyor. Fransa'yı Naziler’e peşkeş çeken Vichy'ciler Fransız direniş hareketine katılanlara "vatan haini" diyorlardı, bu suçlamadan Mustafa Kemal, Rosenbergler, Aziz Nesin, Nâzım Hikmet, Teodorakis, Picasso, Allende, Sartre, Einstein vb nasiplerini aldılar. Ama ait oldukları uluslar şimdi onların adlarıyla hatırlanı yor. Peki onları "vatan hainliği"yle suçlayanlar?.. İsimlerini hatırlayan var mı?