Ünlü film yönetmeni Sinan Çetin’in son günlerde canı sıkkın olmalı. Niye derseniz, 1 Mart 1953 tarihinde Van’ın Bahçesara...

Ünlü film yönetmeni Sinan Çetin’in son günlerde canı sıkkın olmalı. Niye derseniz, 1 Mart 1953 tarihinde Van’ın Bahçesaray ilçesinde dünyaya gelen Sinan Çetin, yıllar sonra ve doğal olarak doğduğu şehre bir hizmet götürmek ister, bir ilköğretim okulunu restore ettirir ve tabelaya adı eklenir. Ama olan olur ve iyilikten maraz doğar; köy halkı okullarının adının ‘Sinan Çetin… Okulu’ olarak değiştirilmesine karşı çıkarlar…
Yazdığım şu girizgâh cümle bile, bir film senaristine ya da yönetmene film çekme iştahını kabarttıracak türden davetkâr oldu denebilir. Ancak konunun ayrıntılarına girmeden önce, bu insanca yardıma karşı çıkanlara sormak isterim: Sinan Çetin’in memleketi Van’da bir ilköğretim okulunun tadilatına destek olması, ailesiyle gönüllü destek vermesi, toplum olarak bizi niye rahatsız ediyor? Yani bundan daha doğal ne olabilir? Her; ressam, heykeltıraş, tiyatrocu, köyüne hizmet götürdüğü ya da yardım ettiği zaman sorgulanmak mecburiyetinde mi kalacak? Ya da onlara karşı mı çıkılacak? ‘Yaşasın Okulumuz’ kampanyasıyla ilköğretim okulunu yeniden yaptıran, okul bahçesine köy çocuklarının oynaması için küçük bir oyun parkı kazandıran ünlü yönetmen, okula kendisi ve eşinin adını veriyorsa, köylülerin bundan gurur duyması gerekmez mi? ‘Hacıali Köyü Rebeka-Sinan Çetin İlköğretim Okulu’ olarak adı değiştirilen okula ileride sinemacılar, ünlü oyuncular gelse, o bölgede, yani “doğunun gizemli güneşinin altındaki doğal platoda” çekilecek filmlerde, o köyden oyuncular rol alsa, şenlikler düzenlense fena mı olur?
Okulun adının değiştirildiği gün törene katılan Van Vali Yardımcısı Hasan Yılmaz, Özalp Kaymakamı Hüseyin Demirbaş, Van Milli Eğitim Müdürü Yahya Yıldız, Sinan Çetin’e bu tadilatı yapmasında yardımcı olan TOÇEV ailesi ve Derimod yetkilileri, köylülerin aldığı bu yeni karar karşısında ne diyecekler kestirebilmek gerçekten güç.
Okulda okuyan 95 öğrenci içerisinde sinemacı olmak isteyen çocukların, Sinan Çetin’in köye gelmesiyle oluşan sinemacı olma hayalleri uçup gitmeyecek midir böyle olursa? Köy halkının okula eski adı olan ‘Hacı Ali’nin geri verilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurmadan önce çocukların geleceklerini de düşünmeleri gerekmez mi? Bu bir parodidir bana kalırsa. Hacı Ali köyü muhtarı Vahdettin Kalabalık niçin böyle bir karar aldı? Köy halkı niye şu türlü büyük tepkiler veriyor: “Sinan Çetin Bey yeni bir okul yapsın, ismini de versin. İşte o zaman ona daha saygı duyarız. Ne yaptı ki ismini verdi. Okulun suyu yok, şebekesi yok, onu bile yaptırmadı. Bakın şu öğrencilere, okulda su bulup ellerini yıkayamıyorlar. Sinan Çetin küçük bir masrafla bir okula sahibi olmuş gibi. Gelsin okulumuzun ismini geri versin.” (Köy halkından Bahattin Uyguner), ya da Muhtar’ın söyledikleri “bu okulu yaparken, öküzlerle taş taşıdık, büyük zorlukları aştık. Bir cam değiştirmekle, badanayla bir okulun adı değiştirilemez. Ancak yeni bir okul yapsalardı, onların adını koyabilirlerdi. Okulun sıraları bile değişmedi. Açılış günü başka okullardan sıra getirdik. Okulda bir Atatürk büstü bile yok. Onu da başka bir okuldan borç getirdik. Açılış bittikten sonra Atatürk’ün büstü de gitti. Daha doğrusu büst var, Atatürk’ün başı yok, onu diğer okuldan ödünç almıştık. Biz bu okulun yapımı için öküz arabalarıyla taş çektik, çok yorulduk. Sinan Çetin’i tanımıyorum. Bir geldi gittiler o kadar. Köy halkı okulun adının geri verilmesini istiyor. Resmî olarak başvurduk sonuç bekliyoruz” demekle konuya duygusal yaklaşmış olmuyor muyuz?
Bir sinema oyuncusu olarak bana kalırsa tez elden kurulacak sağlıklı bir diyalog neticesinde Sinan Çetin ile Muhtar bu sorunu elbette aşacaktır. Bu arada İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri ise köy muhtarının dilekçelerinin kendilerine ulaştığını belirterek, şu an okulun adının değiştirilmesinin söz konusu olmadığını ifade etmesi ne kadar tartışılırsa, konuyla ilgili olarak Sinan Çetin söyledikleri de küskünlüğün boyutunu gözler önüne sermesi açısından bir o kadar tartışılmaya müsait: “Okula isimlerimizin verilmesini biz istemedik. Böyle bir talebimiz hiç olmadı. Biz sadece oraya okulun yapılmasını istedik. Okulu Derimod yaptırdı, bizim adımızı koydular. Köylüler adı hemen değiştirebilir ve istedikleri adı koyabilirler. Ayrıca bu konunun muhatabı da biz değiliz”
Farkındaysanız artık bu topraklarda yaşayan insanlar, arkasında iyilik de olsa, yardım da olsa nedenlerini, niçinlerini ve konusunu sorgulamaya, dayatılanı kabullenmemeye başladılar. Bence bu olumlu gelişmenin, bir kültür alışverişinde bir kültür hizmetinde gözardı edilmesi gerekir ve yukarıda da dediğim gibi Sinan Çetin’in alınganlık yapmayıp köye tekrar gidip oradaki yurttaşlarla kucaklaşması neticesinde “Işığın Doğudan Yükseldiğini” ülkedeki tüm sinemaseverlere göstermesi gerekir.