Bursa, benzersiz bir hazine bizler için. Bu mirasın farkında olmak ve onu korumak sadece Bursalılar için değil, hepimiz için adeta bir insanlık görevi olmalıdır. Hitit, Lidya, Frigya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerini adeta harmanlayan kaç ilimiz var ki? Adeta çoksesli bir koro sesleniyor toprağın derinliklerinden kalbimize. Görmezden gelemeyiz doğrusu Bursa’nın bu zenginliğini. Bursa’yı görmeden Türkiyeli olunmaz bence.

İstanbul’a yakınlığıyla da öne çıkan Bursa’da birkaç yıl öncesinde İpekyolu Film Festivali adında çok başarılı bir organizasyona tanıklık ediyorduk. Yerli ve yabancı konuklarıyla, gündemi yakalayan yarışma filmleriyle İpekyolu Film Festivali’ne tam alışmak üzereyken her ne olduysa duruverdi bu şirin festival. Kimler devreye girdi, neden böyle oldu hâlâ anlayabilmiş değiliz. Tam da Bursa’nın değerlerini yazmaya hazırlandığım bir yazı düşünürken bu önemli film festivali aklıma takılıverdi. Yerel belediyelerin bu konuya bir an önce çözüm bulmasını çok arzuluyorum.

Neyse moralimi bozmadan Bursa ile gönül bağımı sürdürerek yazmaya devam edeyim.

Bursa’da gezilmesi ve kesinlikle görülmesi gereken yerler sorulduğunda aklıma ilk olarak  İznik Gölü ve çevresi gelir. Çünkü İznik Gölü ve çevresi çok önemli, insanlık tarihine yolculuk yapabileceğimiz eski yerleşimlere burada rastlamak pek mümkün. Kazılar devam ettikçe Taş Devri’ne yolculuğumuz daha da heyecanlı bir hal alıyor. Tüm bu kazılarda dikkatimizi çeken en önemli olgu şu: Bursa, 6 bin yıl öncesinden beri yoğunlukla yerleşime uğramış. Kısaca insanları hep bağrına basmış Bursa, kucak açmış… Daha sonra sırasıyla sevdiğim yerler arasında; Mudanya ve köyleri gelir. Sonra Cumalıkızık, Çekirge… Ama hareketli olmak istediğim zamanlar hanlarında ve çarşılarında, köprülerinde gezmekten de büyük keyif alırım Bursa’nın. Müzeleri ve kaplıcalarına gitmişliğim çoktur. Kestanesini, kebabını, Karagöz ve Hacivat’ını duymayan zaten kalmamıştır. Bursaspor ise hep özel bir konumdadır Süper Lig’de. Bursa sokaklarında yürürken kendimi hep Osmanlı’da dolaşıyormuş  gibi hissederim. Uludağ ve kaplıcaları da çok severim. Termal özellikli otelleri favori konaklama mekânlarımdır.

Kültürel değerler anlamında da Bursa bize çok şey ifade eder: Bursa tarihi bu bağlamda kentin başlı başına bir açık hava müzesi olabilecek donanımda olduğunu kanıtlar gibi. Kültürel değerlerin bu denli sarmalandığı yani Osmanlı Öncesi, Osmanlı, Cumhuriyet Öncesi ve Cumhuriyet Sonrası dönemleri kapsayacak örnekleriyle ayakta duran ve bu eşsiz güzellikleri yaşayan ve yaşatan ayrıcalıklı bir şehir pek nadirdir.

Bursa’ya ilk geldiğimde gittiğim ilk mekân, Çekirge’de uzun soluklu oturduğum bir çay bahçesiydi yanlış hatırlamıyorsam. Ağaçların yeşilliği ve dinginlik önemliydi benim için. Kenti geniş plan görebildiğiniz bir açısı vardı. Şimdi belki de adı değişmiştir. Sonra sokaklarında kaybolmayı sevmiştim Bursa’nın…

Bursa dendiğinde aklıma gelen ilk imge olarak Saray görüntüsü öne çıkar. Saray yaşantısı da diyebilirim. Kavram için ise yine bu saraya bağlı bir parkurda bahçede dolaştığımı hisseder gibi olurum düşünürken. Ama ‘saray’ın sözcük anlamı olarak baskıcı bir izine rastlamamışımdır Bursa’da. “Saraylı” demek belki de daha doğru Bursa için.

Ve yazının sonunda unutmadan, tüm Bursalı ve Türkiyeli sinemaseverler olarak İstanbul Organizasyon tarafından başarıyla sürdürülen İpekyolu Film Festivali’ni yeniden yaşamak, yeniden festival salonlarını doldurmak ve kente çok önemli değerler katacak yabancı konukları ağırlamak istiyoruz festivalde.