Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun hükümeti hedef alan bildirisi, neoliberal islamcı cephe ile devlet bürokrasisi arasındaki iktidar mücadelesinde...

Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun hükümeti hedef alan bildirisi, neoliberal islamcı cephe ile devlet bürokrasisi arasındaki iktidar mücadelesinde yeni bir aşamaya işaret ediyor. Yargı ile hükümet arasındaki gerilim, öyle anlaşılıyor ki, ipleri kopma noktasına getirdi. Bu tırmanışın -önümüzdeki kısa vadede olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa- AKP’nin kapatılması ile sonuçlanması sürpriz olmayacak.

Evet, ortada kıran kırana bir mücadele var.

AKP hükümetinin yargıyı kendi kontrolü altına alma çabasından kuşku duyan var mı? Sanmıyorum. Bakan ve müsteşarın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda yer almasını ve Kurul’un üye seçiminde Meclis’in devreye girmesini öngören ‘reform’un başka bir izahı olabilir mi? Bunlar, neoliberal islamcı cephenin siyasal iktidarının önündeki, başta yargı ve üniversite olmak üzere her türden engeli aşma politikasının planlı hamleleri.

Devlet bürokrasisinin ‘milli iradeye rağmen’ giriştiği muhtelif tasarrufu ‘faşizm’ olarak görenlerin, yürütme erkine tâbi yargı düzeninin hangi rejimlere mahsus olduğunu da izah etmeleri gerekir.

•••

Bu köşeyi iyi-kötü düzenli okuyanlar bilir. Neoliberal islamcı cephe ile devletin cumhuriyetçi asker-sivil bürokratik aygıtı arasındaki iktidar savaşının hiçbir aşamasında taraf olmak gibi bir sorunumuz olamayacağı defalarca yazıldı. Bir başka deyişle, ekonomiyi (ve haliyle emeğiyle geçinen kesimleri) neoliberal piyasanın vicdanına terkedip toplumu, farklı olana tahammülsüzlüğü besleyen koyu bir taassubun cenderesine alma planı ile otoriter-militarist düzeni tahkim etme hamleleri arasında tercih yapma tuzağına düşmememiz gerektiği sıkça vurgulandı: “Sol açısından sorun, her iki tarafa karşı –elbette muhalif anlamda- eşit mesafeyi kaybetmemek. Sözümona demokratik açılım beklentisiyle AKP’yle flört ne kadar ham hayalse, dinsizin hakkından imansız gelir fırsatçılığı da o kadar ilkesiz ve utanç vericidir.”

•••

Lakin içinde bulunduğumuz toz duman ortamında, neoliberal islamcı cephenin ideolojik aygıtlarının, liberallerin de sınırsız desteğiyle, AKP’nin demokrasi cephesini temsil ettiği palavrasına iyiden iyiye hız vermiş olduğunu gözden kaçırmamakta fayda var.

Şu satırlardaki pişkinliğe bakar mısınız: “Anayasa Mahkemesi Başkanvekili’nin ‘Dinleniyorum’ şikâyeti sonrasında meydana gelen gelişmeleri herhalde izliyorsunuz. Dinlenmediği ortaya çıktı, ama yayınların ardı arkası yine de kesilmiyor. Resmi açıklamalara itibar etmeyen mi ararsınız, öküz altında buzağı arayıp olayı çok daha başka yönlere çekenler mi?” (Fehmi Koru, Yeni Şafak, 21 Mayıs)

Başkanvekili’nin dinlenmediği ortaya çıkmış! Nasıl? Resmi açıklamalardan! Allah aşkına nerede yaşıyorsunuz siz? Bu ülkede resmi makamların neredeyse suçüstü yakalandığı olaylarda bile yaptığı resmi yalanlamalar ciltler tutar. Bir tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gösterebilir misiniz, “resmi makamların her açıklaması doğrudur”, diyecek!

Devam edelim...

“...Kim, neden dinlesin Anayasa Mahkemesi üyesini? Temas ve konuşmalarından elde ettiği bilgileri aleyhine kullanmak için herhalde. İyi de kim ve niçin bunu yapsın?” (agy)

Ve bir tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gösterebilir misiniz, “yok canım koskoca Anayasa Mahkemesi Başkanvekili de dinlenir miymiş, o kadar da değil”, diyecek!

Yüksek sesle telaffuz edilmese bile, devletin içinde bulunduğu durumdan iyi-kötü haberdar birçok insanın ilk tepkisinin, “Emniyet Fethullahçıların elinde, AKP’yi kapatma ihtimali olan Anayasa Mahkemesi’ne karşı harekete geçtiler, ilerde koz olarak kullanmak için üyelere yönelik dinleme faaliyetleri başladı” şeklinde olduğunu tahmin etmek zor değil.

•••

İktidar mücadelesi her düzeyde sürüyor. Yargıda, medyada, üniversitede... Daha da kızışacağı aşikâr. Emekten yana sol güçler, siyasette bir ağırlık noktası oluşturmaktan uzak oldukları için bu mücadelenin tarafı değil. Ama bu, olup biteni kollarımızı kavuşturup seyredeceğimiz anlamına gelmemeli. En azından, gericilikle statüko arasındaki mücadelede demokrasi ve laiklik gibi kavramların içinin boşaltılıp birer kamuflaj malzemesine dönüştürülmesine izin vermeyelim.