Filistin'de yapılan seçimler öyle görünüyor ki Ortadoğu'nun bu "kadim" sorununu yeni bir aşamaya taşıyacak. Hamas'ın El Fetih karşısında kazandığı seçim başarısı sanılanın aksine birsürpriz değil. Yıllardır Ararat gibi "kurucu" bir

Filistin'de yapılan seçimler öyle görünüyor ki Ortadoğu'nun bu "kadim" sorununu yeni bir aşamaya taşıyacak. Hamas'ın El Fetih karşısında kazandığı seçim başarısı sanılanın aksine birsürpriz değil. Yıllardır Ararat gibi "kurucu" bir lidere sahip olmanın rantını kullanan El Fetih, sonuçta Filistinliler arasında giderek taban bulan; silahlı mücadeleyle islam radikalizmini ve ek olarak da "toplumsal dayanışmayı" birleştiren Hamas karşısında yenilgiye uğradı. Giderek iktidarda olmanın "bürokratik" özellikleri, muhalif olmanın "kitle çizgisi" özellikleri karşısında yenik düştü.

iktidar sorumluluğu Hamas'ı değişime uğratacak mı? Bu soru hemen hemen herkesin aklına geliyor. Seçim dönemindeki "ılımlı" çizgisi bu konuda Hamas'a bir şans verilmesi eğilimini güçlendirirken, seçimlerin gerçekten de Batılı ölçütler içinde "adil ve demokratik" olarak gerçekleşmiş olması da Hamas'ın başarısını tartışılmaz kılıyor.

Eğer 28 Şubat'ta yapılacak İsrail seçimlerinde Netenyahu'nun Likud partisi zafer kazanırsa İsrail-Filistin sorunu şahinlerle şahinlerin "çözüm" aradıkları bir soruna dönüşecek. Bu her açıdan Ortadoğu'da taşların yeniden dizilmesi demek.

Şimdilik dünya politikasının kalbinin attığı bu toprakları nasıl bir geleceğin beklediğini bir kenara bırakalım, asıl üzerinde durmak istediğim konu Türk solunun yakın tarihi açısından önemli bir yere sahip olan "Filistin Davasına" solun şimdi nasıl yaklaşacağı.

Leyla Halid'in iri ve masum gözlerle dünya basınında yer alan resimleri hâlâ belleklerde. Haklı bir davanın bir uçak kaçırma eylemiyle yapılan propagandası o yıllarda yeni yeni ra-dikalleşen Türk solunu da derinden etkilemişti. İslami motiflerden uzak, laik çizgisiyle Filistin örgütleri Türkiye'deki sol hareketler açısından bir model gibiydi. El Fetih'i "sağ" bulmakla beraber Habbaş'ın, Havvatme'nin liderliğini yaptığı Marksizmden etkilenmiş Filistin örgütleri solun adeta "idolleri" olarak algılanmıştı.

Hele hele THKO'nun genç ve atak militanları askeri eğitim almak için Filistin kamplarının yolunu tuttuğunda; yerel giysiler içindeki Deniz Gezmiş'in, Hüseyin inan'ın ve diğerlerinin efsaneye dönüşen yükselişleri de başlamış oluyordu.

Gazetelerde Filistin dönüşü yakalanan militanlar, İsrail zindanlarına düşen Türk solcular ya da çatışmada öldürülen "enternasyo-nalist" Türkler, Türkiye solunun tarihsel belleğinde hep önemli biryere sahip olmuşlardı.

12 Mart'ın hemen arkasından ise Filistin sorunu Filistinli öğrenciler eliyle sol örgütlenmelerin içine taşındı. El Fetih üyesi ya da daha radikal guruplara mensup Filistinli öğrenciler Türkiye sol hareketinin hemen hemen bütün örgütlenmeleri açısından itibarlı biryere sahip oldular. Okul kantinlerinde.yurt odalarında saatlerce süren tartışmalar; anlatımlar değiş tokuş edilen politik kitaplar, broşürler adeta Filistin sorununu bir iç sorun haline getirdi.

12 Eylül sonrasında da Suriye yollarına düşen, Bekaa Vadisi'nde kendine yeni yollar arayan kaçak ve göçmen militanlar kendilerini İsrail jetlerinin bombaları altında bulduklarında hiç şaşırmadıklarını anlattılar.

Şimdi solun tarihsel belleğinde solla, solculukla özdeşleşmiş Filistin davasını islamcı radikalizmin en hızlı örgütü Hamas temsil ediyor. Leyla Halid'in fotoğrafı yerini islami örtüler içinde fotoğraflara yansıyan Hamas'iı bir kadın savaşçıya bırakmış durumda. Değişmeyen tek şey Filistin davasının hâlâ haklı olduğu ve kalaşnikof. Ama solun bir davayı haklı görmesiyle onunla özdeşleşmesi aynı anlama gelmiyor, gelmemeli kalaşnikof hâlâ fotoğrafta duruyor olsa bile.