Tereciye tere satma gayreti içinde hiç değilim, ama denize kıyısı olan, denizcilik bakanlığı olmayan ülkemizde; yatlar için regattaların...

Tereciye tere satma gayreti içinde hiç değilim, ama denize kıyısı olan, denizcilik bakanlığı olmayan ülkemizde; yatlar için regattaların açılışı yapılırken, yatçılara vergiler inerken,
deniz taksiler Boğaziçi’nde fink atarken temel bir ihtiyaç olan şehrin atardamarı Limanın sahipsiz bırakılmışlığını anlayamıyorum
Uzunca bir süredir İstanbul Modern Sanatlar Müzesi ile Karaköy ve Tophane arasında tarihi ve kültürel geziler yapıyorum. Hemen gözümüzün önünde olup da göremediğimiz güzellikler işte tam da bu bölgede adeta çürümeye terk edilmiş haldeler. Bu hafta yazımda bölgedeki içler acısı haldeki terk edilmişliği sizinle paylaşacağım.
Bu bölgenin gözbebeği, vitrini, transfer noktası olarak ortaya çıkan İstanbul Limanı’na son zamanlarda Ergün, turist dolu 3-5 yolcu gemisi demirliyor. Ancak İstanbul Limanı’nın ve çevresinin virane halini görseniz siz de bu bölge ile ilgili benimle aynı düşünceleri paylaşırdınız. Bir kenti ziyaret ve keşfetmek için en önemli girişlerden biri olarak kabul edilebilecek liman bölgesiyse, İstanbul’da işlev gören bu liman ‘acınacak halde’ desek tam yeridir. Sanırım Beyoğlu Belediyesi bu bölgeyi gözden çıkarmış.
Gemiyle gelen turistlerin şehirde dolaşmak için çıktıkları ilk alanın, bir katlı otopark ve Maliye Binası tarafından kapatılmış olması zaten başlı başına saçmalık. Liman yolcu çıkışındaki alandan hemen görünüveren Galata Kulesi’ne gidilebilecek kolay bir güzergâh oluşturulmamış olması bir eksiklik olarak hemen dikkat çekiyor. Bölgede yürümeye başladığınızda Çin malı parfüm satıcıları, tinerci çocuklar köşe başlarını tutmuşlar ve turistlere adeta mihmandarlık görevi yapıyorlar. Yanısıra ortalıkta “Turist Information” da olmayınca en yakında bulunan esnaf dükkânları doğal yoldan kent rehberliği görevi yapıyorlar.
“Tereciye tere satma” gayreti içinde hiç değilim, ama denize kıyısı olan, denizcilik bakanlığı olmayan ülkemizde; yatlar için regattaların açılışı yapılırken, yatçılara vergiler inerken, deniz taksiler Boğaziçi’nde fink atarken temel bir ihtiyaç olan şehrin atardamarı Limanın sahipsiz bırakılmışlığını anlayamıyorum.
Bölgedeki gezime devam ediyorum. Hanların büyük bir kısmının sanayi, otomotiv ve yedek parçaları satışı yapması, dar sokaklara parketmiş araçların yürümeyi zorlaştırması ve tek bir çöp kutusunun olmayışı da gerçekten kabul edilebilir türden değil. Yollardaki çöpler ve yıkılmaya yüz tutmuş binaların çirkinliğini geçtim, turistlerin yoğun trafik, park etmiş araçlar ve alışveriş yapabilecekleri, yemek yiyip gezebilecekleri dükkân sayısı bir elin parmaklarını zaten geçmez. (Güllüoğlu, Namlı, Karaköy Lokantası ve biraz ilerde nargile kafeler…)
Galata Köprüsü’nün alt geçidindeki WC’ye kazara giren bir turistin ülkemizle ile ilgili çok ciddi tespitleri olacağı muhakkak. Perşembe Pazarı bölgesi zaten uzun süredir ne olacağı bilinmez bir halde. (Bu bölgede yer alan Kurşunlu Han - Rüstem Paşa Hanı yorumlarımı yarın yazacağım) Karaköy Meydanı’nın karakteristiği olan altgeçitte ise tadilat devam ediyor. Bitirilmeye çalışılan tadilat bittiğinde ne kadar modern olur tartışılmaya açık. Bizzat şahit olduğum bir durum tespiti de Karaköy PTT’den. Yolcu gemisinden inen turistler İstanbul’dan kartpostal göndermek istediler besbelli. Ama ülkelerine gönderecekleri bir kartpostal için sıra beklemeleri yani numaratör alıp sıraya girmeleri bana çok tuhaf geldi. Madem burası turistik bölge, öyleyse Karaköy Meydana acil bir Turist İnformation kabini kurarsın hem Post Office görevi görür hem de başı derde düşen turistlerin sığınağı olur ve bu konu kapanır gider.
Öte yandan, Şehir Hatları vapurlarının Karaköy iskelesi battıktan sonra yeni geçici iskeleye dönüşmesi neticesinde, gürültü kirliliği de artmış görünüyor. Yanaşan şehir hatları vapurları önce büyük bir gürültüyle iskeleye çarparak halat atıyorlar. İskele karşısındaki masalarda yemek yiyen turistlerin bu sesle yemekleri ağzına geliyor.
Hemen Karaköy Meydanda 1965 yılında yapılmış Bedri Rahmi’nin mozaik panoları bakımsızlıktan tel tel dökülüyor. Aksu iş Hanındaki bu duvar kabartmalarında bulunduğu ortamdan dolayı; doğa koşullarının dışında, çevre kirliliği nedeniyle;  dökülmeler, kirlilik oluşmuş. Daha önceleri reklam panolarıyla görünmez bir durumda olan bu sanat eseri; daha sonra görünür bir durumda olsa da hemen altında yer alan “kavurma, pastırma, jambon” reklamlarıyla birlikte görünmekte. 2010  Avrupa Kültür Başkenti görev ve sorumluluğunu üstlenecek olan İstanbul’a bu görünüm hiç yakışmadığı gibi; kent içi sanat eserlerinin bakım, koruma ve onarımından kim sorumlu ise, elini biraz çabuk tutmalı. 120 gün sonra Avrupa Kültür Başkentliği başlayacak olan İstanbul’a gelecek turist sayısında bir artış olacağı muhakkak. Daha bölgedeki Ortodoks, Süryani Kiliseleri ve II. Sultan Bayezid Camii’nin çevresinin kuşatılmışlığını yazamadık. Eğer işin içinden çıkılamıyorsa bilelim yok başka bir düşünce oluşmuyorsa, en iyisi biz bu bölgeyi ihaleye açıp yabancı şirketlere 49 yıllığına kiralayalım gibi bir işletmecilik mantığını kabul edemiyorum.