ABD bankaları ve finansal kuruluşları başta siyahlar olmak üzere düşük gelirli azınlıkları (onların da büyük kısmı düşük gelirli zaten) hep görmezden geldiler. Onların yaşadıkları bölgelerde şube

ABD bankaları ve finansal kuruluşları başta siyahlar olmak üzere düşük gelirli azınlıkları (onların da büyük kısmı düşük gelirli zaten) hep görmezden geldiler. Onların yaşadıkları bölgelerde şube bile açmadılar ve bunu talep yokluğu ile açıkladılar.

1990’ların başlarında azınlıkların avukatları bankaların ve finansal kuruluşların verdikleri krediler ve şartları konusunda ırk ve cinsiyet bilgilerini açıklamaları için bastırdılar ve kazandılar. Açıklanan bilgilerden ırk ve cins ayrımının gözetildiği ortaya çıktı. Sonraki yıllarda ise bankalar ve finans kuruluşları bu sefer azınlıkları yeni bir kazanç kapısı olarak görmeye başladı. Onların zaten az olan gelirleri reel ücretlerdeki düşme ile paralel olarak baş aşağı gitmeye başladı. Öte yandan bu insanların gelirleri çok istikrarsızdı. Bundan faydalanarak onlara gündelik avans vermeye başladılar, yani sonradan gelirini elde ettiğinde ödemek üzere şimdiki harcamalarını finanse ettiler ve bu iş için yüksek faiz aldılar (100 dolarlık çek için 18 dolar). Bununla da kalmadı, konut piyasasındaki genişleme sırasında azınlıklara da kredi açtılar ve tabii bu insanlar hem faizler yükselip hem de ücretleri düşünce ödeyemez duruma düştüler. Kısacası finansal alandaki ırkçı dışlama sona erdi, yerini ırkçı sömürü aldı (Gary Dmsky).

• • •

TÜRKİYE VE KRİZ

Ekim ihracatında sert sayılabilecek bir düşüş oldu. Bunun dünya krizi nedeniyle meydana gelen pazar daralmasının dolardaki yükselişe ağır basmakta olduğunun ilk göstergesi olduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte kesin bir sonuca varmak için kasım ve aralık rakamlarını beklemek gerekiyor. Eğer düşüş yine devam ederse o zaman ayvayı yediğimizin resmidir. Çünkü bu dolardaki yükselişin işe yaramadığı anlamına gelecek. Dahası 2009’da Avrupa ve Amerika’da büyüme oranının daha da düşmesine artık kesin gözüyle bakılıyor. Bu da 2009’da ihracatın daha da düşeceği anlamına gelir.

Bu noktada ithalatın da düşme eğilimine girdiği ve dolayısıyla dış ticaret açığının büyüklüğü açısından fazla bir şey değişmeyeceği söylenebilir ama ekonominin önemli ölçüde daralacağı çok açık (bunlar hep ihracattaki düşüşün kasım ve aralıkta da devam edeceği varsayımı altında). Bunun birinci sonucu işsizliğin daha da artmaya devam edeceği. İkincisi yabancı sermaye girişi ile ilgili. Bu açıdan bakıldığında yabancı sermaye dış ticaret açığına, döviz kuruna ve faiz oranına bakar ve öyleyse çıkması için bir sebep yok denebilir. Hatta buna “artık nereye gitse hava bulutlu” düşüncesi de eklenebilir. İşin bu yanı var tabii.

Ne var ki uluslararası kuruluşlar son raporlarında bizi topun ağzındaki ülke olarak gösteriyor (ipliği zaten pazara çıkmış olan uluslar arası reyting kuruluşlarından bahsetmiyorum, sözgelimi UNCTAD’ın son raporundan bahsediyorum). Bu durumda Türkiye’de parası olanların alarmize olduklarını ve ihracattaki düşüş ve ekonomideki daralmadan olumsuz etkilenmeyeceklerini söylemek zor. Kısacası Türkiye şimdiye kadar krizin sözünden etkilendi. Kriz söylentisi çıkınca insanlar harcamalarını kıstı ve iç piyasada talep sorunu çıktı. Şimdi krizin kendisinden etkilenmeye başlıyoruz.