Başbakan Erdoğan, yine asabi bir dönemden geçiyor. Esasen tabiatı itibarıyla zaten asabileşmeye meyyal bir karakteri vardı...

Başbakan Erdoğan, yine asabi bir dönemden geçiyor. Esasen tabiatı itibarıyla zaten asabileşmeye meyyal bir karakteri vardı, ancak son dönemde bu ruh haline daha sık rastlar olduk. Herhalde 29 Mart seçim sonuçlarının etkisi var, Başbakan’ın arada bir kontrolü kaybetmesinde...
Ama şu birkaç gündür çizdiği profil, biraz sıradışı. Mayın meselesinde ‘ters köşeye’ yatması çok sinirlendirdi Başbakan’ı...
Önceki gün Meclis grubunda yaptığı konuşmadan birkaç sözcük, ruh halini anlamamız için ipucu veriyor: (bir kez daha) “monşer eskileri”, “sen bir defa haddini bil... git bir kenarda dur”, “ufak atın da civcivler yesin...”
•••
Öfkenin de bir belagat türü olduğunu daha önce ifade eden Başbakan’ın son konuşmaları tasarlanmış bir öfke dilinden daha ileri bir duruma işaret ediyor. Bunun en dikkate değer örneği de çarşamba günü belde belediye başkanlarına yaptığı, dün BirGün’e manşet olan konuşmasıydı. Partilerine “AK Parti” değil de “AKP” diyenleri edepsizlikle suçladı.
Bu konu üzerinde durmak gerekecek. Zira ben de (birçokları gibi) AKP diyen, yazan biriyim. Son açıklamasında Başbakan beni de ‘edepsizlikle’ itham etmiş oldu.
“Ak”, bilindiği gibi, “temizlik”, “saflık”, “dürüstlük” gibi çağrışımlar yapan bir kelime... Nitekim partinin ismi tescil edilirken “ak” kısaltmasının seçilmiş olmasında bunun hesap edildiği anlaşılıyor. İyi de bu o partiyi kuranların meselesi. Oysa onların bu kurnazlığına pabuç bırakmak niyetinde değilsem ve o partiye AKP dediğim zaman herkes hangi partiden söz ettiğimi anlıyorsa, niye edepsizlik olsun.
Sadece bu kadar olsa iyi. Ben AKP’nin “ak” kelimesinin ima ettiği hiçbir erdeme sahip olduğu kanaatinde de değilim. İktidarları boyunca kendilerine yakın sermayenin kamu ihaleleriyle, özelleştirmelerle, teşviklerle, imtiyazlarla nasıl palazlandırıldığını herkes biliyor. Akrabalarının, yakınlarının, çoluk çocuklarının, hatta kendilerinin amansızca büyüyen servetleri de cabası... Yahu bu memlekette en önemli medya ihalesini Başbakan’ın damadının yönettiği şirket, iki kamu bankasından aldığı kredi ile kazandı. İhale öncesinde ortalığın nasıl ‘düzeltildiğine’ dair anlatılanları bilmeyen var mı? Neymiş? “AK Parti”!
•••
Dün birçok gazetenin birinci sayfasındaydı... Özel harcamalarını devlete ödeten 4 İngiliz bakan ve 16 milletvekili siyaseten berhava oldu. Bakanlar istifa ediyor; milletvekilleri bir daha aday olmayacaklarını açıklıyor. İngiltere siyasetinde ufak çaplı bir deprem yaşanıyor.
Evet, bu ‘uyanıklar’ edepsizlik yapmışlar; ama siyaseten bedelini ödemekte tereddüt etmiyorlar.
Bizde ne oluyor? Alman yargısı, Deniz Feneri davası için Türk yargısından RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın ifadesinin alınmasını talep ederken  “Meslek edinircesine yapılan dolandırıcılık şüphesi nedeniyle...” ifadesini kullandı. Zahid Akman ne yapıyor. Büyük bir pişkinlikle o koltukta oturmaya devam ediyor. Neymiş? “AK Parti” diyecekmişiz.
Ben AKP diyeceğim ve edepsiz olacağım; Alman tarihinin en büyük dolandırıcılık olayında adı geçen, ne geçmesi, baş zanlılardan biri olarak görülen AKP bürokratı Başbakan’ın himayesinde görevine devam edecek ve onlar “ak” olacak.
İnsan böyle şeyleri gördükçe, duydukça edepsiz olmak istiyor.