1982 yılıydı; o yıl

1982 yılıydı; o yıllarda Türk diplomatlarına ve yurtdışı temsilciliklerine yönelik saldırılarla ismini duyuran ASALA, ilk kez Türkiye topraklarında bir saldırı düzenlemiş, Esenboğa Havalimanı'nda 8 kişinin ölümü 72 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan bir katliam yaşanmıştı. Levon Ekmekçiyan, saldırıyı düzenleyen ASALA militanlarından biriydi ve yaralı olarak yakalanarak Mamak Askeri Cezaevi'nde 34 numaralı hücreye konulmuştu. Askeri cunta hapishanelerde terör estiriyordu. İşkence çığlıklarına sloganların; ardı ardına asılan insanların acılarına; yaşıyor olmanın sevinçlerinin karıştığı yıllardı. Değil Ermeni sorununu tartışmak, "Ermeni" sözcüğünü kullanmak bile son derece cesaret istiyordu.

1982 yılında, Mamak gibi bir işkence merkezinde, 2X3 m2'lik karanlık bir hücrede hem bir "Ermeni" olarak hem de bir "terörist" olarak idam cezasıyla yargılanmak� Her halde hiçbir insan onun kadar "talihsiz" olmak istemezdi. Şakırtılarla açılan her demir kapının sesiyle irkilmek; uzun taş koridorlarda yankılanan asker postallarının ürküntüsünü duymak; "af" vaadiyle alınan itiraflarının dahili hoparlörlerden diğer tutuklulara avaz avaz dinletilmesinin utancıyla, karanlık hücresinde vicdanıyla baş başa kalmak... Levon'u Esenboğa'da masum insanları katletmeye yönelten duygu neydi? Haklılığına inanılan bir davanın "şehit"i olmak mı? Çocukluğundan beri kulağına fısıldanan "soykırım" ve "tehcir" uygulamalarının ruhunun derinliklerinde yarattığı intikam duygusu mu?

Eğer tarihte yaşadığımız trajediyi tartışabilmiş, konuşabilmiş olsaydık, Levon, Esenboğa'da sadece Türk oldukları için 8 masum insanı katleden tetiği çeker miydi? Tatmin edilmemiş bir adalet duygusunun, tarihin derinliklerinden süzülüp gelen adaleti, masum insanların katledilmesine uzanır mıydı? Ali Bülent Okran, Ankara'nın Piyangotepe semtinde bir kahve tarama eylemine katılmış, bu nedenle de idam cezasına çarptırılmış bir MHP'liydi. Ankara'nın Piyangotepe semtinde 12 Eylül öncesinin en "rezil" katliamlarından biri yaşanmıştı. Ali Bülent Orkan'ın suç ortağı, kahve taramak amacıyla çalınan arabanın şoförünün kendisini ihbar etmemesi için ırzına geçmiş ve kahvede bulunan 7 masum insan otomatik silahlardan çıkan mermilerle katledilmişlerdi. Kimbilir onları bu canice eyleme sürükleyen duygu neydi? Belki onlara da bütün solcuların "Ermeni uşağı" olduğu; "Türk milliyetçiliği"nin "şehit"leri olmaları gerektiği anlatılmıştı çocuklukları boyunca. Irkçı-milliyetçi külliyatın, "vatan hainlerine" karşı milliyetçiliğin övgüsünü yapan kitaplarıyla yaşamışlardı ilk gençliklerini. Oysa Levon'a da, Ali Bülent'e de anlatılan tarih ortada duruyordu. Biz aynı coğrafyada yaşamış olmanın birbirimize benzettiği iki halk olarak acılarımız ve günahlarımız üzerine konuşmayı yasaklamıştık. Duyduğumuz tek ses, kör bir milliyetçiliğin şiddet, kin ve nefret kusan sesiydi sadece. Teröre terörle karşılık veriyor, ASALA militanlarına karşı eylemlerde kullanılmış olmayı en büyük "vatan görevi" sayıyorduk. "Bu vatan için kurşun atan da yiyen de" övgüye değerdi. Onlarca masum insanı öldürmüş olsa da, mafya lideri, eroin kaçakçısı olsa da bu böyleydi. Oysa konuşabilseydik, tartışabilseydik; olanlar için özür dileyebilseydik� Milliyetçiliğin "öteki"ni düşman gören zihniyeti yerine, "zenginlik" gören demokratik bir bakış açısını benimseyebilseydik, hepimizin öyküsü farklı olabilirdi.

Bu öyküde ben nerede miyim? Ali Bülent Orkan'ın kaldığı hücreden alınmış ve Levon Ekmekçiyan'ın kaldığı hücrenin yanına konulmuştum. Ali Bülent, aynı dava uğruna katliam yaptığı devletin onu idama götürmesinin şaşkınlığıyla bir sabah vakti alındı hücresinden. Levon, apayrı bir dava uğruna katliam yaptığı "düşmanın" af vaadiyle elde ettiği itiraflarından sonra kendini asmaya götürmesinin şaşkınlığıyla yine bir sabah vakti alındı hücresinden. Ben tanığım. Ali Bülent benden 1, Levon 2 yaş küçüktü ve hepimiz 20'li yaşlarımızdaydık, 1982 yılıydı. Ya 1915 yılında 20'li yaşlarda olan Türklerin, Ermenilerin tanıklıkları. Onlarla yüzleşmeye ne denli hazırız?