Gelinen noktanın ardından önümüzdeki sürece, bizi nasıl bir ülkenin beklediğine bakabiliriz. Yani Türkiye'nin kapısına dayanan tehlikelere...

Gelinen noktanın ardından önümüzdeki sürece, bizi nasıl bir ülkenin beklediğine bakabiliriz. Yani Türkiye'nin kapısına dayanan tehlikelere... "Şeriat geliyor" dememi beklemeyin. Ben doğrusu buna inanmıyorum. Yani, türban serbest bırakılsa da, imam hatipler için katsayı meselesi 'halledilse' de, ya da ne bileyim, AKP'nin 'gizli' olduğu düşünülen gündemine dair yeni hamlelere tanık olsak da, Türkiye'nin şeriat esaslarına göre yönetilen bir ülke olmayacağını düşünüyorum. Bunun tarihsel ve toplumsal koşullarının kalmadığı kanaatindeyim. Türkiye'nin 80 küsur yıllık modernleşme serüveni (türlü zaaf ve yanlışlarına rağmen), böyle bir girişimi boşa çıkaracak kadar mesafe aldı gibi geliyor bana... Hani sürekli sözü edilen yüzde 47'lik oy oranının içinde bile bu yönde bir özlemi temsil edenler, öyle anlaşılıyor ki ciddi biçimde azınlıkta.

Ayrıca AKP hareketinin önde gelenleri ve finansörleri, giderek ekonominin hâkim gücü olmaya doğru gidiyor. Amansızca zenginleşiyor-lar. Cepleri dolarken bu ballı dönemin radikal hamlelerle akamete uğramasını istemezler.

Öte yandan Türkiye'nin uluslararası bağlantıları ve dünyanın egemen güçlerinin beklentileri göz önüne alındığında da benzer sonuçlara ulaşmak mümkün. Özellikle dünyanın öne çıkan çelişkileri bağlamında düşünüldüğünde, içinde bulunduğumuz coğrafyada bizim gibi bir ülkede bu tip bir siyasi rejime ve hukuk düzenine yol verilmesi çok zor. Ama gelmesi muhtemel siyasi ve toplumsal düzen daha mı az tehlikeli? Hayır. Çünkü bezdirici bir muhafazakârlığın hâkim kılınmaya çalışıldığından kuşkum yok. Kendileri gibi yaşamayanlara hayatı zorlaştıracaklarından da...

Başta polis ve milli eğitim olmak üzere devlet içinde geri döndürülemez bir kadrolaşmaya gidecekler. Zaten epey yol katettiklerini de biliyoruz. Yargıyı ve üniversiteyi teslim almak için harekete geçtiler bile. Nitekim bundan sonra, 'bugüne kadar mağdur olanların' borusunun öteceği, herkesin bunu sindirmesi gerektiğine dair meydan okuyan, rövanşist bir söyleme hemen her yerde rastlıyoruz.

Demokratik hak ve özgürlüklerin kapı dışarı edileceği aşikâr; bugüne kadar (AB reformları da dahil olmak üzere) kendi işlerine yaramayan özgürlükler konusunda kıllarını kıpırdatmadılar. Sendikanın yerini cemaat dayanışması, devletin sosyal yükümlülüklerinin yerini de yoksulun hayatta kalmasına yetecek kadar bir sadaka düzeni alacak.

Muhtemel tablo aşağı yukarı böyle. Peki bu gidişin yön değiştirmesi imkânsız mı? Elbette hayır. Ama baştan söyleyelim: Şu anda sahip olduğumuz değişkenlerden yola çıkarak bakıldığında, -çok üzgünüm ama- bu yön değiştirmenin de hayırlı sonuçlar üretmeyeceği anlaşılıyor.

Memlekette bu muhtemel gidişata itirazı olanlar var. Halkın bir bölümü kaygı içinde. Cumhuriyetin tehdit altında olduğunu düşünenler az değil, lakin siyasal sonuçlar üretecek ölçüde örgütlü değil. Düşünün ki, bu kesimler adına siyaset yapan en etkin yapı CHP. Yani yıllardır izlediği saçma sapan statüko muhafızlı-ğıyla demokrasiden yana kesimlerin güvenini neredeyse bütünüyle kaybetmiş, ağzına emeğin lafını bile almayan yarı-resmi bir parti.

Emekten yana hareketlere (sendikalar, meslek örgütleri, sosyalist siyasi partiler vb) bakıldığında ise, burada uzun uzun anlatmaya gerek duymadığımız bilinen nedenlerle takatten düşmüş durumdalar. Kısa vadede toparlanıp, muhafazakârlaşma sürecine etkili bir müdahalede bulunma, durdurma, geriletme ihtimalleri maalesef çok zayıf. Öyleyse ne olacak? Bize ayrılan yer bitti. Devamı haftaya...