Kamuoyu araştırmaları AKP’nin açık ara önde olduğunu göste

Kamuoyu araştırmaları AKP’nin açık ara önde olduğunu gösteriyor. Ana muhalefet partisi CHP ise oy kaybediyor. Seçimlerden çok önce yayınlanan kamuoyu araştırmaları nın yanıltıcı yanlarının varlığı bir dereceye kadar doğru kabul edilebilir; ülke seçim ortamına yaklaştıkça daha gerçekçi oranların ortaya çıkacağı; hatta partilerin TV performansları nın bile 1-2 puanlık oynamalara yol açacağı söylenebilir. Ancak siyasetin genel havasına bakıldığında, oy oranı kestirilemese de AKP’nin iktidarını koruyacağını ortaya koyuyor.

Gerçekten AKP çok mu başarılı? Halk desteğ ini koruyor ise bunun sebebi ne? Ve her şeyden önemlisi Türkiye, AKP iktidarı altında nereye doğru evriliyor? Bu sorulara verilecek sağlıklı yanıtlar muhalefet stratejisinin saptanması açısından önemlidir.

Her şeyden önce AKP’nin son derece pragmatik davranarak dünya konjonktürüne uygun hareket ettiği vurgulanmalıdır. 11 Eylül’ün ardından oluşan dünya politikası ile AKP’nin iç ve dış politikaları tam bir uygunluk içindedir. 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi bile küçük bir yol kazası olarak görülebilir ki bu konuda Başbakan ve hükümet açıkça tezkerenin onaylanmasından yana tutum takınmıştır.

Şimdi gelinen noktada Irak’taki yeni rejimin tanınması; Barzani ve Talabani’nin yeni konumlarının onaylanması, ABD ve İngiltere ekseninde geliştirilen AB politikaları AKP’nin esas olarak Amerikan politikalarıyla uyumunu ortaya koymaktadır. Gelecekte ABD’nin özellikle Ortadoğu politikalarında başarısız olması AKP’nin de “boşluğa” düşmesine yol açacak gibi görünüyor.

Benzer bir durum AKP iktidarıyla IMF politikaları arasındaki bire bir uygunlukta da ortaya çıkmaktadır. Kemal Derviş eliyle 2001 krizinde “ithal” edilen program harfi harfine AKP’nin ekonomi politikalarıdır. Cari işlemler açığının alarm vermesi, büyümenin yavaşlaması ve buna bağlı olarak istihdamın azalması; enflasyondaki gerilemenin sadece maliye ve para politikalarına bağlı olarak sürdürülmesi önümüzdeki dönem açısından Türkiye ekonomisinin kritik bir noktaya doğru yol aldığı nı göstermektedir.

Özetle söylemek gerekirse, AKP kaderini ABD ve IMF’ nin mevcut politikalarını sürdürmesine bağlamış durumdadır. Dolayısıyla AKP’ ye karşı geliştirilecek muhalefetin ABD politikalarına ve IMF programına karşı bir içerik taşıması kaçınılmazdır.

İç politikada ise AKP iktidarı AB’ye tam üyelik zorlamasıyla birtakım “demokratik reformları” yasalaştırmasına karşın uygulamada değişen bir şey yoktur. Kürt sorununun kabul edilmesi, farklı etnik kimliklerin inkâr edilmemesi, Şemdinli olaylarının üstüne gidileceğinin söylenmesi iyidir de; bütün bu konuları n bir söylem düzeyini aşması mümkün olabilecek midir?

Kendi tabanının talepleri üzerinden yaratılan “gündemler”; örneğin türban konusu, içki yasakları, yeşil alanlara cami yapma tartışmaları AKP’nin Türkiye’nin sorunlarından uzaklaşması ve giderek yeni destekçilerini yitirmesi manasına gelecektir. Burada önemli olan, AKP tabanının gündemi üzerinden gelişen siyasal taraflaşmaya dayanan muhalefet stratejisinin yanlışlığını görebilmektir.

Milliyetçilik, laiklik vb. temelde gelişecek muhalefet çizgisinin belli ölçeklerde karşılığı vardır ama toplumun temel beklentilerine; örneğin gelir dağılımına, sosyal politikalara, özgürlükçü bir demokrasi anlayışına dayanmayan bir muhalefetin gerçek bir iktidar alternatifi yaratması mümkün görünmüyor. Bugün siyasetin temel açmazı budur; AKP, çok başarılı olduğundan değil, muhalefetin beceriksizliğinden mevcut konumunu korumayı başarmaktadır.