Bu konuya değinmeme şu sebep oldu: Nereye gitsem kendini solcu kabul eden birçok insan “Taraf ne iyi gazete değil mi ama”...

Bu konuya değinmeme şu sebep oldu: Nereye gitsem kendini solcu kabul eden birçok insan “Taraf ne iyi gazete değil mi ama” diyor. Önceleri Taraf’ın askeri vesayet rejimine karşı mücadele veren bir gazete olduğunu ama sol bir gazete olmadığını anlatmaya çalışıyordum ama şimdi anlıyorum ki bu yanlış. Doğru olan şu soruyu kendimize sormamız: Neden Taraf birçok solcu tarafından sol mücadeleye, solcu gazeteciliğe örnek olarak algılanıyor ve onlar solcu değil dediğimizde şaşkın şaşkın yüzümüze bakıyorlar? Yani biz bu işlerle ilgili daha fazla bilgili olduğumuz için neyin ne olduğunu ayırt edebiliyoruz ama bu arkadaşlarımızın teorik bilgisi zayıf olduğu için bunu yapamıyorlar. Öyle mi? Kazın ayağı öyle değil. Bu şekilde cevap vermek fazlasıyla kolaycılık olur, hatta mastürbasyon olur.
Bazılarımız ‘bu Ergenekon işinde taraf olmalıydık, yapamadık, Taraf malı götürdü’ diyor. Bunda doğruluk payı olabilir ama hayır, esas mesele bu da değil. Esas mesele solcuların memleketin temel sorunlarında varlık gösteremez hale düşmesi.
Türkiye’nin önünde kimlik sorunları ile bağlantılı olarak demokratikleşme, işsizlik ve yoksulluk sorunları duruyor. Yüzlerce sorun var ama zurnanın zırt dediği yerler bu üçü olarak görünüyor. Şimdi bunların içinden çözümünün anahtarı sadece solda olan birini görmeye çalışalım. Var mı? Ben ve daha yüzlerce arkadaşımız “evet vardır. Çözüm vardır ve sadece soldadır” konusunda öyle nutuklar atabiliriz ki kimse ağzını açıp bişeycikler diyemez. Geçiniz. Yine soruyorum: Var mı ? Biliyoruz ki yok.
Kimlik sorunlarıyla bağlantılı olarak demokratikleşme konusunda öncülük liberallerde. Öncülüğü bir kenara koysak bile buradaki vurgumuz açısından bu, çözümün anahtarının Türk solunda olduğu bir konu değil. Hayat böyle gösteriyor. Ne var ki Türk solu güçlendiği ölçüde bu sorunun çözümüne katkıda bulunabilir ama doğru çizgiyi bulursa. Türk solunun güçlenmesinin kendiliğinden bu sorunun çözümüne katkı yapacağından şüpheliyim. Zaten işin bu kısmı bu yazının konusu değil. Bu yazı açısından önemli olan  kimlik sorunları ile bağlantılı demokratikleşme meselesinin solun asıl varlık nedeni olmamasıdır, bu konjonktürel olarak önümüze dikilmiş bir sorundur.
Şimdi asıl konumuza gelelim, işsizlik ve yoksulluk sorununa...
Neo-liberalizm ve 2008 finansal krizinin iç içe yol almakta olduğu şu dönemde solun neo-liberalizmin kendisini devirmek dışında işsizlik ve yoksulluğun giderilmesi sorusuna bir cevabı yoktur (bu bile solun neoliberal küreselleşmeye son vermesi halinde işsizlik ve yoksulluğu alt edeceği gibi oldukça havada bir varsayıma bağlıdır). Neo-liberalizmin devrilmesi konusunda ise şimdiyi geçtim, tünelin ucu anlamında da olsa bir cevabı olan varsa, rica ediyorum. Ben de öğrenmiş olurum. Neoliberal küreselleşme tabii ki sonu gelecek olan bir momenttir. Ne var ki burada asıl soru insanlara “bakın şu sorunu sadece biz çözebiliriz ve şöyle çözeriz” diyebilecek durumda mıyız, değil miyiz? Kerteriz noktamız budur.
Tarihsel bir momentte solcular bir yerlerde hükümeti veya iktidarı ele geçirebilir. Benim sorum bununla ilgili değil. Benim sorum yukarıda açık olarak var. Buna bir cevabı olan varsa, onu istiyorum, öğrenmek için. Benim bildiğim solun ne neo-liberalizmi devirme ve ne de neo-liberalizm altında işsizlik ve yoksulluğa  çaresi var. Daha güçlü deniz fenerleri yaratmak dışında... Veya böyle bir çare henüz ortaya konabilmiş değil.