Veysel liseli bir genç... Şanlıurfa’dan gelip, bir devlet üniversitesine tiyatro yetenek sınavı için jüri karşısına çıkmış... İşte sorular: Nereden geliyorsun; senin ne işin var burada; Kürt müsün?; PKK’lı mısın?

Veysel liseli bir genç... Şanlıurfa’dan gelip, bir devlet üniversitesine tiyatro yetenek sınavı için jüri karşısına çıkmış... İşte sorular: Nereden geliyorsun; senin ne işin var burada; Kürt müsün?; PKK’lı mısın?


Son zamanların en önemli gündem maddesi demokratik açılım. Barış ortamının can damarlarına su vermek, bu topraklarda yaşayanlar arasında kardeşliği ve sevgiyi aşılayabilmek her kimin vazifesiyse, destek vermek de bizim önceliğimiz olmalıdır.


Türkiye’de yaşayan sanatçıların da konuya duyarlı olması, destek vermesi mükemmel bir başlangıç olacaktır. Bugüne kadar Sezen Aksu’dan Yaşar Kemal’e, Zülfü Livaneli’den Sıtkı Süreyya Önder’e, Fazıl Say’dan Bülent Ersoy’a her kesimden kültür üreticileri açılımın sonuna kadar sürdürülmesini arzulayan açıklamalar yaptılar.
Olması gereken de bu olsa gerek. Ve bu başlangıç kendi hızıyla yaşam buluyor Türkiye’de. Öncelikle devletin ve belediyelerin farklı kültürlere, farklı kültürel görme biçimlerine sahip çıkması, onları içselleştirmesi temel beklentimiz olmalıdır. Özellikle kurumsal tiyatroların bir başlangıç için repertuvar oluşturma aşamalarında Kürt, Ermeni, Süryani, Azeri, Gürcü yazarlarla diyalog halinde olması bir gerekliliktir.


Öte yandan demokratik açılım paketinin; ekonomik, yaşamsal ve sosyal başlıkları daha çok konuşuluyor olsa da, aşağıda aktaracağım türden diyaloglar gerekli alıcılarını geçmişte olan biteni daha iyi bilmeleri adına düşünmeye zorlayacaktır kanımca. Diyalogların sahibi liseli genç Veysel, halen Şanlıurfa’da yaşamakta. Kültürel açılımın da ne derece bir zorunluluk barındırdığının ayırdına vardığından olsa gerek da bu süreçte yaşadıklarını kamuoyuyla paylaşmak istemekte.


Tüm iyi niyetiyle, şimdi ve gelecekte benzer diyaloglar yaşanmasın diye bizler de yayınlıyoruz. Ve bizler de biliyoruz ki bu tür diyaloglara pek çoğumuz şahit olduk, duyduk, gördük, okuduk…


‘SENİN NE İŞİN VAR BURADA’

Sahneyi ve tiyatroyu çok seven, bunun için de çalışması gerektiğinin farkında olan, sanat ve yaşadığı şehir Şanlıurfa adına yapacağı şeylerin başlangıcı olarak eğitim almayı öngören idealist bir genç, liseyi bitirdikten sonra 2007 yılında İstanbul’a gelir. Amacı yeteneğini sınamak ve bir devlet üniversitesinin konservatuvarında oyunculuk eğitimi almaktır. Özel üniversitelerin eğitim ücreti yüksek olduğu için ailesinden pek fazla destek alamamaktadır. Bu nedenle öncelikli olarak tercihi konservatuvar yetenek sınavını yapacak olan bir devlet üniversitesine ön kayıt olmak ve günü gelince de tiyatro jürisinin önüne çıkmaktır.
Bir devlet üniversitesine tiyatro yetenek sınavı için ön kayıt yaptırmıştır. Genç adayın sırası gelmiş ve sahneye çıkmıştır, jüri karşısında hazırladığı parçaları oynamayı beklemektedir. İlk sözü o alır.
- “Merhaba” der.
- “Merhaba” derler.
Veysel, sınav esnasında jürinin kendisine, bilgisini ya da yeteneğini sınayacağı türden sorulara soracağını varsaymaktadır. Sorular başlar…
Jüri - Nereden geliyorsun?
- Urfa’dan.
- Senin ne işin var burada?
- Nasıl yani? Sanatımı icra etmeye geldim, eğer beğenirseniz hocam olacaksınız.
- Kürt müsün?
- Hayır, ama bütün arkadaşlarım Kürt zaten. Hem neden sordunuz?
- Pkk’lı mısın? Partizan mısın? Sen git memleketine boşuna gelmişsin buralara kadar. Ben bu okula doğulu öğrenci almam.
- Urfa’da biz birçok oyun oynadık. Urfa’da tiyatroyu bilenlerin sayısı artıyor. Tiyatro kelimesi kullanılıyor yani…
Bu sağlıksız diyalog kısa sürer ve o moralle genç sınav parçalarını oynar. Veysel Şükrü Alankaya, sınav parçalarını oynadıktan sonra sonucunu beklemeye başlar ve maalesef sınavı kazanamaz.

ÖĞRETECEK HOCALAR İSTİYOR

Veysel bu yıl da Eskişehir’ de sınava girer, bu kez jüri olması gereken soruları sorar kendisine ama yine kazanamaz. Yılmaz ve Adana’da oyunculuk sınavlarına girmek için yola koyulur. Genç tiyatroya istekli ve kazanmak istiyor ve mesleği öğretecek hocalar istiyor.


Tiyatro eğitimi almak istiyor. Ama tiyatro eğitimi işini kimselere kaptırmayan, kimsenin ortalıkta olmadığı zamanlarda köşeleri tutmuş sözde virtüöz 3-5 isim yapmış tiyatro hocası ile sadece diyalog kurmaya ikna etmeye uğraşarak. Diyor ki “ben zaten öğrenmek istiyorum, bu işi bilsem sınavlarda işim ne? Okul mesleği öğrenme yeriyse neden bize ön yargıyla yaklaşılıyor anlamış değilim.”


Sonuç olarak, bir devlet üniversitesinde profesörlük mertebesine ulaşmış bir tiyatro akademisyeninin yetenek sınavına giren doğulu bir gence bu şekilde önyargı dolu sorular sormaması gerekir diye düşünmekteyim.


Tiyatro Burjuvazisi asla bir öğreti olarak dayatılamaz. Kimse hor görülemez, suçlanamaz. Ötekileştirilemez. Devletin memuru olan öğretim üyeleri adil ve paylaşımcı olmak zorundadırlar. Yapacakları tek şey mesleği öğretmek olmalıdır.