Gündemin büyük sıçramalarla bir ileri iki geri ilerlediği günlerden geçiyoruz yine. Başbakan’ın sinirlerini geren işçi direnişleriyle bir

Gündemin büyük sıçramalarla bir ileri iki geri ilerlediği günlerden geçiyoruz yine. Başbakan’ın sinirlerini geren işçi direnişleriyle bir miktar yol aldığımızı düşünürken, derhal türban ya da imam hatip meselesi ısıtılıp önümüze sürülüyor.
Maaşallah, muhalefet partileri de bu antin-kuntin meseleler üzerinden gündemi saptırma tezgâhına gelmeye pek teşneler. Belki onlara da, Ankara’nın orta yerinde sürüp giden işçi direnişinden daha cazip geliyor bu konular... Çünkü o direniş, onların siyaset dünyası için de fazlasıyla netameli! Baykal, işçilere boşuna demiyor, “Siz durun, ben hallederim” diye...
Emine Erdoğan’ın türbanı, AKP il başkanının Başbakan’a “peygamber” yakıştırması falan gibi şeyler, üzerinde zevzeklik yapmak, grup toplantılarında nutuk atmak, Meclis’te yumruklaşmak için bereketli mevzular.
•••
Hizmet aşkıyla birbirine giren hükümet ve muhalefet milletvekilleri için ‘iyi bir fırsat’ vardı önceki gün BirGün’de yer alan bir haberde.
Haber, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yaptığı bir araştırma...
Araştırmaya göre, bir milletvekilinin bütçeye aylık yükü 12.231 TL iken, 4-C kapsamına alınmak istenen işçilere önerilen 11 aylık brüt maaşın toplamı 12.159 TL imiş. Yani daha açık bir ifadeyle, hükümetin tekel işçisine önerdiği yıllık ücret, bir milletvekilinin aylık maaşına denk geliyor.
“Neden milletvekilliği yapıyorsunuz” diye sorsak, kuşkusuz hepsinin cevabı “halka ve ülkeye hizmet için” olacaktır. “Küpümü doldurmak için” diyecek halleri yok, tabiatıyla... Hal böyle olunca, sendikanın milletvekillerine yaptığı öneri hakikaten gayet manidar: “Milletvekilleri de 4- C’ye geçsin!”
Memlekete, millete hizmetin parasal bir karşılığı olması şart değil. Üstelik neredeyse hepsi hali vakti yerinde insanlar. Eğer Başbakan’ın Tekel işçilerine önerdiği haliyle 4- C’ye geçerlerse, bütçe yaklaşık 73 milyon TL’lik bir yükten kurtuluyormuş.
Değmez mi?
Bütün yapmaları gereken, 10 ay üzerinden maaş almak; ücretlerinin yarısından vazgeçmek; Meclis’te geçen sürelerinden doğan kıdem tazminatı ve milletvekili, bakan, başbakan olmaktan doğan emeklilik haklarından feragat etmek. Hepsi bu!
Başbakan her fırsatta 4-C’nin memleket için hayırlı bir iş olduğunu söylemiyor mu? Öyleyse başta kendi partisinin milletvekilleri olmak üzere Meclis’te bu yönde bir seferberlik başlatabilir: “Bütün milletvekilleri 4-C’ye!”
•••
Neyse... ‘Sululuğa’ son verip, meselenin daha ciddi yanlarıyla ilgili bir gözlemimizi ve hissiyatımızı paylaşarak bitirelim.
Açık söylemek gerekirse, TEKEL direnişi sonucunu şimdiden kestirmenin güç olduğu bir eylem. Bir yanda, yeminli sınıf düşmanları ile malum liberal soytarılar dışında, toplumun çok geniş kesiminden destek gören, canını dişine takmış, benzersiz bir kararlılıkla direnen işçiler... Diğer yanda ise, ekonominin geleceğini neoliberal politikalara ve dolayısıyla özelleştirmelere endekslemiş, bu anlamda geri adım atması zor görünen, gerektiğinde polis gücüne yaslanmaktan çekinmeyen bir hükümet...
Hasılı, zafer şarkıları söylemek için henüz erken.
Ama! TEKEL işçilerinin direnişi, şu ana kadar izlediği seyir itibarıyla, toplumun yarı felç olmuş hassasiyetlerine (adalet, vicdan, dayanışma vb) yeniden hayat verdi. Emekçiden, yoksuldan, mağdurdan yana olanların -maalesef bir zamandır yerlerde sürünen- özgüvenini elinden tutup ayağa kaldırdı.
Unutmayalım ki, tek başına bu tecrübe bile büyük bir kazanım.