Son günlerde sıkça yayımlanan bir reklamda ünlü bir basketbol oyuncusu zorla Sanço Panço havası verdirilen bir top toplayıcı...

Son günlerde sıkça yayımlanan bir reklamda ünlü bir basketbol oyuncusu zorla Sanço Panço havası verdirilen bir top toplayıcı, masör, temizlik işçisi genç ile atışıyor. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmezmiş gibi gösterilen ikili birlikte günlük konuşmamıza unutulmuş bir cümleyi de ekleyiveriyorlar:
“Yeme bizi Nuri”.
Size ne çağrıştırdı bilmem de bu Nuri kelimesi beni alıp götürüveriyor. Eskiden kuraklık zamanı yağmur çağırma törenlerinde “nuri”, “çömçe gelin”, “allabidig” gibi isimler takılan bir bez bebek köylerde dolaştırılır ve şu mani(*) söylenirmiş:
Nuri nuri gelmiştir
Klaz gömlek giymiştir
Gümüş kemer takmıştır
Yağmur ister, su ister
Kara topraktan da ekmek ister
Ermenice orijinali çok daha kafiyeli olan ve çeşitlerini, neredeyse tıpatıp benzerlerini Anadolu’da bir sürü başka köyde sıkça duyabileceğiniz bu manileri işitince Anadolu halkının asırlardır çektiği kuraklık çilesini duyumsuyor insan. Anadolu bir bakıyorsunuz kuraklıktan, bir bakıyorsunuz selden, bir bakıyorsunuz heyelandan çekiyor. Artvin’e onlarca baraj yapılmasını sağlayıp inciler gerdanlıklar taktığını söyleyen ve eskiden benzer gerdanlıkları İstanbul’a da takan Sayın Çevre Bakanı’nın sözleri geliyor ister istemez insanın aklına. En sonuncu sel daha iki–üç hafta önce olup ortalığı yıkıp, ocakları söndürdüğünde “bu bin yılda bir olur” diyebilen Sayın Bakan’a hemen on gün sonra Borçka’da evinde her şeyden habersiz oturan canlar da inanmıştı belki de. Nasılsa daha bin sene böyle sel olmaz dediler. Evleri başlarına yıkıldı. ÖLDÜLER.
Yalnız kimsenin de hakkını yememek lazım. Başta Sayın Çevre Bakanı, birkaç kişi daha geçenlerde Bingöl’deki Yüzen Adalar’a gitmişler (bilmeyenler için, bu adalar gerçekten de su üzerinde aynı sal gibi yüzerler). Hep birlikte üzerine çıkıp, poz vermişler. Herhalde olası yeni seller için önerilere “her ile bir yüzer ada” olsun da eklenecek yakında.
Sayın Çevre Bakanımız, yapılan sandal sefasının da verdiği mutlulukla olsa gerek, aynen şu açıklamayı da yapmışlar:
“Burada proje hazırlığı yapıyoruz. Özellikle seyir terasları, yürüme alanları ve burada oturma mekânları, gözetleme kuleleri yapmayı hedefliyoruz. Burayı turizme açarak tanıtacağız.”
Ne acıdır ki Sayın Çevre Bakanı kendisini Turizm yahut Maliye Bakanı zannetmektedir. Aldırmayalım. Kızmayalım. Ne yapsın öyle alıştırmışlar, öyle öğretmişler. Tanıtımın ancak turizm ile gerçek olabileceğini ve doğal güzelliklerin de bu yolla ve illa ki nakte dönüşebileceğine inanıyorlar.
Yüzen Adalar’a ne olacağını yakında hep birlikte göreceğiz. Artık Bingöl’de adım başı “Pension-24 saat hot water” yazan evler mi oluşur, yoksa Bingöllü çocuklar sokaklarda Çin malı incik, boncuk, nazarlık mı satarlar “Welkam, welkam” diye diye, bakarız hep birlikte.
Anadolu’da nasılsa kaynak da, çile de tükenmez. Anadolu alışıktır. Olan oldu mu bizim Nuri dolaptan çıkar başlar köyleri dolanmaya. Yalnız geçen yüzyılda artık maniler unutulduğu için, tarımı koruyacağız, doğal kaynaklarımızı peşkeş çekmeyeceğiz, ormanlarımızı kimselere vermeyeceğiz, nükleer santral kurmayacağız, çevrecinin daniskası biziz diyenlere de söylenecek tek bir cümle kalır: Yeme bizi Nuri.
(*) Matossian MK ve Villa SH. Anlatılar ve Fotoğraflarla 1914 Öncesi Ermeni Köy Hayatı. Aras Yayınları. 2006.