Son dönemde art arda gelen ölümler ve cenaze törenleri nedeniyle, düşündüm ki, öteden beri kafamı meşgul eden bir meseleyi artık yüksek sesle dile getirebilirim. Malum, bir...

Son dönemde art arda gelen ölümler ve cenaze törenleri nedeniyle, düşündüm ki, öteden beri kafamı meşgul eden bir meseleyi artık yüksek sesle dile getirebilirim. Malum, bir dönemin sosyalistlerinin, devrimcilerinin yaşları artık belli bir eşiği aştı. Bugüne kadar asude hayatlar sürdüğümüz de söylenemez. Haliyle ecel kapımızı başkalarına göre daha erken çalıyor. Böyle şeyleri artık açık açık konuşmakta fayda var.

•••

Kaybettiğimiz dostlarımızın ardından düzenlediğimiz cenaze törenlerine dair, dediğim gibi öteden beri bir tuhaflık olduğunu düşünürdüm. En başta, kendimize özgü ritüellerimiz olmaması nedeniyle hayıflanırdım; arkadaşlarımızın, herhangi bir ‘TC vatandaşı’ gibi defnedilmesine...

Evet, ortada çelişkili bir durum var.

Ölen devrimcilerin, -en azından teorik olarak- materyalist olduklarını varsayabiliriz. Muhtemelen çoğu öyleydi. Lakin bir yandan hepimizin kültürel olarak müslüman olması, diğer yandan toplumsal değerler ve yargılar, tabii bir de ölen arkadaşımızın ailesinin tercihleri bu törenleri bir miktar eklektik ve şekilsiz hale getiregeldi. Sözgelimi, cenaze namazı kılınıyordu ama diğer yandan da cami avlusunda, mezarlıkta dini bir törenin kabul edemeyeceği biçimde sloganlar atılıyor, alkışlar tutuluyordu.

•••

Bu mesele üzerinde genel bir ‘kural’ oluşturmak pek mümkün görünmüyor.

Yani... Her arkadaşımız devrimci bir törenle uğurlansın, dini vecibelere gerek yok demek mümkün olmadığı gibi, bu toplumda herkes nasıl defnediliyorsa bizimkiler de öyle yolcu edilsin demek de...

Bir kere, yukarda da dediğim gibi ölenlerin aileleri var ve tabii onların tercihleri... Bunu yok saymak olacak şey değil. Böyle durumlarda, ailenin de rızasını alarak iki ayrı tören düzenlemek belki bir ara yol olarak düşünülebilir. En azından, iki tür törenin birbirinin içine geçmesinden daha iyidir.

Diğer türlüsü, her ikisinin de hakkının verilememesine sebep oluyor. Bir tarafta namaz kılınıyor, diğer tarafta slogan atılıyor.

Bu noktada, yeri gelmişken bir-iki hususa işaret etmekte fayda var. Bilmem, özellikle genç dostlarımız beni anlar mı?

Yoldaşlarımız ölüyor ama siyaset sürüyor. Kabul. Ama ölen dostlarımızın cenaze törenlerini, birbiri karşısında yeterince hüsnüniyet beslemeyecek kadar ayrı düşmüş grupların bir egemenlik alanı haline getirmek yakışık almıyor. Atılan sloganlarla kimin daha çok o cenazenin ‘sahibi’ olduğu yarışına girmek... Ya da kimin daha devrimci olduğu... Cenaze törenleri böyle şeylerin yeri olmamalı. Sadece yakışıksız değil, insanın içini sızlatan bir tarafı da var bu tutumun. Ölen arkadaşımızın bizim için temsil ettiği kıymete işaret eden tek bir slogan yeterli olmalı.

Geçmişte de çok cenaze kaldırdık; mücadelenin bütün sıcaklığıyla sürdüğü dönemlerde... En yakın arkadaşlarımızı, toprağa verdik. O arkadaşlarımızın neredeyse tamamının düşmanlarımız tarafından öldürüldükleri düşünülecek olursa, o törenlerin sürüp gitmekte olan siyasi mücadelenin kaçınılmaz bir parçası olarak görülmesi ve ona uygun davranılması bir bakıma anlaşılabilir. Ama bugün, ortada öyle bir durum olmadığı halde, adeta sokakta amansız bir savaş sürüyormuş gibi davranmak biraz tuhaf oluyor. Herşey kendi gerçekliğinden uzaklaşıyor. Bir dakikalık saygı duruşlarını bile beceremeyecek kadar mı ‘ajite’yiz ki, her köşeden bir şiir dizesi bağırılıyor. Üstelik hepsi yanlış okunuyor.

•••

Bir yoldaşımızın kendisi ya da ailesi, cenaze töreninde dini vecibelerin yerine getirilmesini istediyse, bu törene katılanlar ne kadar devrimci de olsalar onun asgari gereklerini yerine getirmelidir. Bu ille de cemaate uyup cenaze namazı kılmak değil tabii... Ama en azından ölümün ardından yaşanan derin üzüntünün sükûnetini, manevi ortamını paylaşabiliriz. Kuran okunan bir mezarlık, slogan atılacak bir yer değildir. O sloganın, -birbirimize propoganda yapmadığımıza göre- çevrede yaşayan ahalinin yadırgaması ve kendini oradaki topluluğa yabancı hissetmesine sebep olmak dışında hiçbir ‘faydası’ yok.

Bir de kalabalıklar halinde girdiğimiz mezarlıklarda nereye bastığımıza bakıp, tanımadığımız insanların kabirlerine saygı göstermek zorunda olduğumuzu da üzülerek hatırlatmalıyım.

•••

Bir başka durum, ölenin vasiyeti... Bizde pek yaygın olmayan bir tutum, insanların kendi cenazelerine dair vasiyette bulunmaları. Artık herkesin bu meseleyi bir miktar düşünmesinde fayda var. Nasıl gömülmek istiyoruz?

Burada açıklayarak meseleyi kişiselleştirmek istemiyorum ama nasıl gömülmek istediğimi birkaç yakın dostuma vasiyet etmeye karar verdim. Evet, hayat güzel ama sonsuz değil.