Son günlerin başlıca gündemi, Maliye’nin Doğan Grubu’na kestiği ceza. 826 milyon TL. Ben buna ‘vergi cezası’ diyemiyorum...

Son günlerin başlıca gündemi, Maliye’nin Doğan Grubu’na kestiği ceza. 826 milyon TL. Ben buna ‘vergi cezası’ diyemiyorum; bu olsa olsa Kasımpaşa usulü ‘ceza kesmek’ olabilir. Hani ‘biletini kesmek’ten bir önceki aşama...
Burada Doğan Grubu’nun müdafasını yapacak değilim, tahmin edileceği gibi... Zaten buna ihtiyaçları da yok. Kendi yazarları bunu fazlasıyla yapıyor. Ayrıca, bu cezayı gerektirecek bir ‘icraat’ var mı, onu da tam bilmiyorum. Tarafların dile getirdiği mevzuattan zaten anlamıyorum, dahası ilgi de duymuyorum. Ama yarım asra yaklaşan şu fani ömrümde bu memleketi birazcık tanıdıysam şunu biliyorum: Bir hükümet (yani herhangi bir hükümet) bir sermaye grubuna (yani herhangi bir sermaye grubuna) bu kadar ağır bir cezayı müstehak gördüyse, ortada mevzuattan daha fazla bir şeyler var demektir.
Nitekim, var.
Siyasi ve ekonomik sebepleri bir yana (önemsiz olduğundan değil, şimdilik konu dışı), son dönemde AKP hükümetine yönelik eleştirilerin merkez üssü Doğan Grubu oldu. Zaten medyanın geri kalanına bakıldığında, ya büyük ölçüde AKP güdümüne girmiş bir islamcı-(sağ ya da sol) liberal kırması ahbap çavuşlar ordusu görüyoruz ya da içinde bulunduğumuz dönemin ‘geçici’ olduğunu varsayıp suya sabuna dokunmadan bu badireyi atlatma hesabı yapan ‘iyimserler’ topluluğu... (BirGün de dahil, etkisi sınırlı sol medyayı değerlendirme dışı tuttuğumuzu herhalde söylemeye gerek yok.)
Evet, Doğan Grubu’nun ‘muhalefeti’ diyorduk. Bunlar, eskiden ne yaparlardı? Efendim, yok falanca Kuran kursunda hoca efendi şöyle dedi; yok bilmem ne bakanlığının müsteşarı şu toplantıya katıldı; filanca tarikatın şeyhi tatilini şurada geçirdi vb vb. Önemli bir bölümü, ahalide manüpülasyon duygusu oluşturan yarı magazinel haberler... Tuzu kuru orta sınıflara aba altından ‘yaşam tarzımız tehdit altında’ sopasını göstermeyi maksat edinmiş, “Atatürk’ün cumhuriyeti ne hallere düştü”  dedirten hikâyeler...
Lakin bu zevat muhalefeti buradan kurdukça, karşı taraf büyüdü. Ya da büyümesi engellenemedi. Çünkü zaman içinde (özellikle 28 Şubat’ta çevrilen dolapların ortaya çıkmasından sonra) bu ve benzeri haberlerin ahali nezdindeki  itibarı hayli kuşkulu hale geldi. Dahası zaten bütün bunlar milletin ekseriyetinin pek de umrunda değildi. Aş, iş, geçim derdine düşmüş insanın zaten niye umrunda olsun?
Ve fakat şu yakın zamanda işin rengi değişmeye başladı. Şöyle ki...
Bir kere, neredeyse mutlak iktidardan aldığı gücün iğvasına kapılan AKP kadrolarının (ki buna Recep Tayyip Erdoğan ve yakın çevresi de dahil. Hatta belki de en çok onlar...) dizginlenemez hırsı, daha fazla ‘açık vermelerini’ beraberinde getirdi. Hep olduğu gibi... AKP şürekasının, bu kadar kısa bir zamanda bu kadar zenginleşmeleri ister istemez kuşku yarattı. Nereye baksak onlar... Belediyeler eliyle yürütülen imar değişikliklerinden sağlanan akıl almaz rantlar, kamu kaynaklarıyla finanse edilen ‘kaymaklı’ satışlar, özelleştirmelerde ve ihalelerde en fazla müsamahaya mazhar ‘türedi’ şirketler, en yüksek binalar, en parlak pırlantalar vb.
Üzerine bir de Deniz Feneri rezaleti gelince, bir iktidarın geleceği için en amansız şüphe uyanmaya başladı: “İki laflarından biri garip gureba ama, galiba bunlar da malı götürüyor.”
Hasılı, sözüm ona bu takva sahibi mütedeyyin adamların üzerine ‘ahlakî çürüme’nin gölgesi düştü. Eh, Doğan Grubu da muhalefeti buradan, yani tam da olması gereken yerden, AKP’nin yumuşak karnından zorlamaya başladı. Bu vurdumduymaz memlekette, bu dönemde –yani milletin “yandım Allah” dediği dönemde-  bunun bir karşılığı hakikaten olabilir.
Bana sorarsanız, 826 milyon TL’lik cezanın esbabı mucibesi bu.