Her sofrada kendine özgü bir terbiye bulunur. Eski bir gazetenin yayıldığı oynak ayaklı masada, kesilen beyaz peynirin...

Her sofrada kendine özgü bir terbiye bulunur. Eski bir gazetenin yayıldığı oynak ayaklı masada, kesilen beyaz peynirin kırıntıları, zarif parmak hareketleri ile toplanır ama gazeteye dökülen yağda yumurta parçası kesinlikle ellenmez. Lüks lokantalarda ikram edilen şarabın kalitesi bir uzman titizliği ile incelenir ama şarap çay bardağında içilmez. Aynı biçimde balkonda atlet ile oturulurken içilen rakının bardağı da kristal kadeh olmaz. Ama sofrayı sofra yapan bunlar değildir.
Mutlu bir ailenin ya da dostun sofrasını hiçbir şeye değişmem. Etrafta koşuşturan çocukların sesinden daha güzel bir tatlı bilmiyorum. İnsanın hayat yoldaşının size bakıp gülümsemesi önünüzde duran kuru ekmek ve sararmış peyniri tatlı meyvelere çeviriverir. Sağlıklı bir bedeniniz, ağrımayan dişleriniz var ise her sofra cennettir. Gelgelelim bir dostunuz hasta ya da örneğin zindanda ise lokmalar boğazınızda düğümlenir, kalır.
Sofra adabı özel bir durumdur. Çocukluktan öğrenilir. Bir insanın yemek yemesini seyrederek hakkında çok şey öğrenebilirsiniz. Başka hayvan türleri için de bu böyledir. Örneğin pek çok balık türü aç olduğunda önüne çıkan her şeye hiç ayırt etmeden saldırır. Ancak bir parça karnı doyduğunda besinleri daha seçerek yemeye başlar. Daha büyük ve kolay avlananı, daha az kaçabileni gibi. Tok ağırlamayı da bu yüzden sevmeyiz.
Yemek ikram etmek insan türünün geleneğinde vardır ve büyük bir saygı ifadesidir. Ülkeler arası ilişkilerde de birlikte yemek yenmesi devletlerin birbirine verdiği önemin göstergesi kabul edilir.
Aç bir canlının yemek yeme biçiminden hiçbir şey öğrenilmez. Bir aslan ceylan yiyor diye bu onu vahşi ve kanlı bir katil yapmaz. Medyada çıkan sözde çevre temalı haberlerde genellikle bu hastalıklı bakışın varlığı rahatsız edicidir. Örneğin geçtiğimiz hafta bir gazetenin internet sitesinde çıkan fotoğraflı haberde bir yılan tarafından yenen başka bir yılanın resimleri çarpıcı biçimde verilmekteydi. Habere göre doğa son derece acımasızdı, siyah bir yılan kahverengi bir başka yılan tarafından vahşice ve diri diri yenmekteydi. Haberi veren gazeteye göre bu iki yılan türdeşti yani yamyam bir yılanın iğrençliği başarılı bir gazetecilik ile teşhir edilmekteydi.
Pek çok hayvan türünde yamyamlık (bilimsel adı ile kannibalizm) ve hatta kendi yavrularını yeme davranışı (bilimsel adı ile kronizm) gözlenebilir. Bu durum çeşitli koşulların varlığında ve özel hallerde ortaya çıkar. Ancak yılan örneğinde bu yılanlar türdeş değildi. Ayrıca yılanlar avlarını öldürmeden pek yemezler, avını pişirerek yiyen hayvan türü de takdir edersiniz ki pek fazla değildir. Kaldı ki doğada bir yılanın başka bir yılanı yemesi bizim akşamları çubuk makarna yememizden pek farklı değil.
Çok vahşice çubuk makarna yiyen dostlarımız olduğunu kabul etmeliyim ama uyuyan çocukların üstüne bomba atmak, insanlara, hayvanlara işkence yapmak, 14 yaşında çaresiz kızlara tecavüz etmek, cinsel tercihleri nedeni ile ya da sadece farklı bir dil konuşuyor diye bir insanı öldürmek. İşte asıl vahşet budur. Ve medya için de tüm bunları görmezden gelmek, politika ya da ticaretin içinde olduğu için görmeyi uygun zamana ertelemek. İşte size asıl vahşet.
Sofrada yemek yenirken salata tabağında en son kalan domatese kimsenin dokunmadığını çok gördüm. Çok az insan o son domatesi alıp yer. Kimse dokunmadığı için o son domates sofrayı toplayan kişinin şık bir el hareketi ile ağza atılıp çöpe gitmekten kurtulur. Doğaya dair haberler medyanın genel ahlaka ve bilimsel düşünceye ve yaşadığı yerküreye ne kadar yabancı olduğunun en temel göstergesidir. Çevre haberlerinin çarpıklığı bu sofranın mutsuz ve hastalıklı bir aileye ait olduğunu işaret etmektedir. Tabaktaki son domates aç kurtlarca hemen yutulmaktadır. Üstelik bu kurtlar tok oldukları halde hep açtırlar. Olsun, biz yine de sofradaki son domatesi, ölümüne aç olsak bile yemeyerek insan olduğumuzu hatırlayalım.