Sanki tiyatro ve sinema sanatını yok etmek için keşfedilmiş bu AVM’ler, ama bir iki sene içerisinde müşterisi olmayan AVM'lere dönüşecekler sanırım...

Perakende sektörüyle gayrimenkul sektörünün birleşmesi olarak tanımlanan alışveriş merkezleri sayrılığı İstanbul’dan Anadolu’ya tüm Türkiye’de esiyor. Bu para nerelerden geliyor da koca koca binalar boş arsalara dikiliveriyor ve içlerinde dünya markaları peynir ekmek gibi ürünlerini satabiliyor. Asıl tuhafı buralarda alışveriş yapılıyor mu yoksa vitrinlere bakıp çekirdek çıtlatan kuru kalabalıklar mı geziniyor buralarda?

Yanı sıra bu AVM’nin parazit gibi yayılıyorlar, sadece Mecidiyeköy - Levent arasında, yani bir kilometre içerisinde 5-6 tane olabiliyorlar. (Hatta tipinizi beğenmeyip AVM’ne güvenlik görevlilerince ‘boş gezenin boş kalfaları’ olduğunuz gerekçesiyle alınamayabilirsiniz de.)
Şimdi asıl konuya gelelim ve bu satış yerlerinin, orasına burasına kondurulan sinema ve tiyatro salonlarını değerlendirmeye başlayalım. Ama önce sinema ya da tiyatronun, bu kentte merkez olarak hatırlanacağı bir semt seçilecek olsa bu bölgenin, İstiklal Caddesi (nam-ı diğer adıyla büyük cadde anlamına gelen “cadde-i kebir”) olacağı gerçeğinden hareket edelim.

1927'den önce anılan ismiyle “Cadde-i Kebir”de, seyirciler, sanatçılar, uzun soluklu yolculuklarını cadde üzerinde yapar ve salonun fuayesinden geçerek koltuklarını bulur, o geniş fırfırlı, süzüle süzüle açılan kadife perdelerden sonra seyretmeye başlarlarmış büyülü dünyaları. Hatta o dönemlerde Colemann Sellers’in Kinetoskop’larından varmış. Yani o büyülü lambalarda izlenen filmler. Hiç kuşkusuz bugün de bu cadde üzerinde sayısız tiyatro ve sinema salonu seyircilerine perde açıyor. Ama artık; ne Sponeck Salonu, Ne Odeon Tiyatrosu, Ne Varyete Tiyatrosu ya da Elhamra, Cine Palace, Universal veya Tepebaşı Tiyatrosu var.

Asıl konumuza dönecek olursak şimdilerde artık Alışveriş Merkezleri (AVM) kök salmış vaziyette bu bereketli topraklarda. Demirören şirketinin AVM’si gün sayıyordur İstiklal’de. Düşünelim hele; Alt katta tiyatro salonu, üstünde hipermarket, onun üstünde kebapçı dükkânları en üstte sinema salonları. Akıl sır ermiyor böyle yerlerde sinema tiyatro izlemeye, ama neylersin? Bu örneklemeyi Profilo ya da Cevahir için de yapabilirsiniz. Üstelik orada Devlet Tiyatroları da bir sahne açtı ne akla hizmetse. Tiyatro Showroom’u gibi bişi yapsalar bir denemedir diyip kabul edeceğim, ‘yeniliktir, tanıtımdır’ diyip, ama yoo hayır korkarım sloganı “Tiyatro Alışveriş Merkezinde seyredilir”e kadar götürecekler bu gidişle.

Şu anda İstanbul’da yapımı sürmekte olan 38 AVM projesi bulunuyormuş. 36 adet AVM de proje aşamasındaymış. Hepsine tiyatro salonu yapmazlar elbette ancak Amerikan filmlerini göstermek için sinema salonları yapacaklarını söylemek için kahin olmak gerekmez. Desenize; ruhsuz, kimliksiz salonlarda tiyatro sinema izlemenin ne sakıncası var? Biz zaten hayatı öyle yaşıyoruz! Farkındaysanız bir süredir sinema ya da tiyatro binalarının kimliği, yakılarak, yıkılarak yok edilmek isteniyor. Alev alev yanan Tepebaşı ve Şan Tiyatrolarından sonra, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun da yıkımına başlandı. Sanıyor musunuz ki, müstakil bağımsız bir bina yapılacak yıkılanların yerine? Elbette hayır. Düşünsenize oturduğunuz koltuğun altında, duvarlarının hemen arkasında, ya da sofitada, belki yanınızda, kulisin hemen arka duvarında deli gibi para harcamanın, yani tüketim toplumunun rol modellerinin yaratıldığı kongre ortamlarında governörler bir araya gelmiş ya da az önce dediğim gibi bir alışveriş çılgınlığı devam etmekte... Oysa ki tiyatro sanatının Antik Çağ’dan bu yana, insanlığın eşitlik ve adalet ilkeleriyle evrimleşmesi öğretileriyle ne kadar ters düşmekte duvarın berisinde sahneye yansıtılanlar. Alışverişi benimsememiz için tiyatro da araç olarak kullanılıyor düpedüz bu AVM’lerde. Bunu görmemek duymamak acizlik değil de nedir? Vurgu yapmamın nedeni, ‘gerektiğinden’ altını çizmekten muradım, nasıl ki Viyana’da Burg Theater, Berlin’de Berliner Ensemble, Bakü’de Milli Teatrı vd yıllardır kendi binalarıyla ayaktadırlar da, neden bizler müstakil bir Tiyatro Binasına ya da Sinema salonlarına sahip değiliz. Bilmem kimin AVM’nde video klip izlerken ihtiyaç giderdikten sonra Sofokles’i nasıl izleyebilirim, sorarım size? Öte yandan bizdeki gibi bir gelenekle beslenen bir Darülbedai hangi ülkede var? Onun neden müstakil bir sahne binası yok. Neden yıkılıyor? Beyoğlu’nda 12.000 metrekare alan üzerine AVM yapılmasına izin vereceğinize bilmem ne şirketine, mükellef bir tiyatro sinema salonu yapılamaz mıydı aynı araziye? Duyduğumda çok üzüldüğüm Beyoğlu Narmanlı Han ve Anadolu Pasajı’da AVM olacakmış pek yakında. İçlerinde elbette sinema, tiyatro salonları da olacaktır belki göstermelik cep şeklinde. Sinema ve Tiyatro artık sığıntı mekânlarda yaşatılıyor günümüzde. Böyle söyleyince birileri kızacak elbette ama ne Budapeşte’de ne de Prag’da alışveriş merkezinde tiyatro salonu görmedim, Hele Oslo’daki yeni Opera binasını görünce insan iyice çileden çıkıyor. Koskoca bir transatlantiğin güvertesindeymişsiniz gibi adeta. Üstelik burnunu denizin içine sokmuş bir transatlantik.

Sanki tiyatro ve sinema sanatını yok etmek için keşfedilmiş bu AVM’ler, ama bir iki sene içerisinde müşterisi olmayan AVM’lere dönüşecekler sanırım. Umarız çoğu, sonunda hastane, okul veya otele dönüşürler de gerçek birer hizmet binaları olurlar.
Sinemada, gelecek program fragmanlarını loş ışıkta izlediğimiz, kendine has kokusuyla, samimi salonları istemek hakkımız değil mi? (Bu arada daha önce yanan Elmadağ’daki Şan Tiyatrosu’nun da AVM yapılacağını biliyor musunuz?)