Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki çıkışının üzerinden bir hafta geçti ama tartışması sürüyor. Dolayısıyla muhtelif yönleriyle hâlâ üzerine yazılabilir bir konu...

Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki çıkışının üzerinden bir hafta geçti ama tartışması sürüyor. Dolayısıyla muhtelif yönleriyle hâlâ üzerine yazılabilir bir konu.

Birincisi, kimilerinin iddia ya da ima ettiği gibi Erdoğan’ın baştan planlanmış bir oyunu sahneye koyduğu kanaatinde değilim. En azından postayı koyup toplantıyı terkettiği anın önceden pek hesapta olduğunu sanmıyorum. Belki panel boyunca Şimon Peres’e çıkışıp, bunu iç politikaya tahvil edeceğini düşünmüştür. Bilemem.

Hadiseyi televizyondan izlediğimde işyerindeydim. Yanımda mesai arkadaşlarım vardı. Önce büyük bir şaşkınlık yaşadığımızı belirtmeliyim. Sonrasında hepimizin ortak hissiyatı “iyi oldu, birinin çıkıp ortalık yerde bu herife katil olduğunu söylemesi gerekiyordu” şeklindeydi. Hâlâ aynı şeyi düşünüyorum. Erdoğan’ın Peres’e yönelik tavrı son derece yerindedir. Gazze’de yaşanan alçaklığın diplomatik bir dille geçiştirilecek yanı yoktu. Kimilerinin “Başbakan olmak sorumluluk gerektirir, üslubuna dikkat etmeliydi, orası Kasımpaşalılık yapılacak yer değil” falan gibi zevzekliklerine hiç takılmadığımı da belirteyim.

Ayrıca solcuyum ve Başbakan’a her konuda muhalifim diye Davos’taki tavrına kulp takmak samimi bir davranış olmaz. Yakışık da almaz.

•••

Gelelim meselenin başka boyutlarına...

Başbakan’ın tavrı, aynı zamanda kendi ikiyüzlülüğünün tescilidir. Üstelik birden çok nedenle... Bunlar hafta boyunca muhtelif yanlarıyla yazıldı. Bir kez daha altını çizelim.

İkiyüzlülüğün birinci yüzü, İsrail’le yürütülmekte olan ikili ilişkilerin büyük bir hevesle sürdürülüyor ve eğer İsrail’den bir tepki gelmezse sürdürülecek olması... İsrail’in silah sanayiine yine milyarlarca dolar kaynak aktarmaya devam edeceğiz. Onlar da bu paralarla ürettikleri silahları Filistinli çocuklara karşı kullanmaya devam edecekler. Bombardıman uçakları katliam antrenmanlarını yine bizim hava sahamızda yapacak.

İkiyüzlülüğün ikinci yüzü, Başbakan’ın İsrail Cumhurbaşkanına “Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” derken, kendisinin binlerce Kürdün bizzat resmi cinayet şebekeleri tarafından öldürüldüğü bir ülkede başbakanlık yaptığını unutması...

Kendisinden hiç hazzetmem ama, Emre Aköz birkaç gün önce Sabah’taki yazısında, Başbakan’ın 2006 yılında yaptığı bir açıklamayı hatırlatarak hayırlı bir iş yaptı. Şöyle diyor Erdoğan: “Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun eğer terörün maşası haline gelmişse, gerekli müdahale ne ise bunu yapacak. Hiçbir demokrasi standardı bu tür şiddet olaylarına müsaade etmez.”

Şimdi bu durum karşısında “ete gelince mır mır, g..’e gelince hav hav” lafını yazsam, ayıp etmiş olur muyum? Sanmıyorum.

•••

Peki bundan sonra ne olur?

Başbakan’ın Davos çıkışının AKP’nin oylarını yükselteceğini düşünmek mantıksız değil. Toplumun sağcısıyla-solcusuyla hassasiyet gösterdiği Filistin meselesinde Erdoğan’ın ‘gönül okşayıcı’ tavrının bir getirisi olacak.

Öte yandan meselenin bir de uluslararası muhtemel sonuçları var. Tamam, Davos’taki diklenmenin ardından gerek Başbakan (“Ben aslında moderatöre kızdım”) gerek Cemil Çiçek (“İsrail’le ilişkilerimize önem veriyoruz”) yaptıkları açıklamalarla durumu kurtarma çabasına girdiler ama bunun çok kolay olmayacağı anlaşılıyor. Yeni ABD Başkanı Obama’nın arkasındaki en güçlü desteklerden birinin Erdoğan’a ateş püsküren Yahudi lobisi olduğunu unutmayalım. İsrail’e bozuk atıp soykırım yapmakla suçlanan Somali yönetimine kucak açmak gibi giderek daha sık tanık olunan “kendine müslüman” tavrın Batı dünyasında Erdoğan’ın ne kadar güvenilir bir müttefik olduğuna dair soru işaretlerini çoğalttığını tahmin etmek zor değil.

Dünyanın batısında bir yerlerde birilerinin bütün bu olupbiteni “not ettiğinden” kuşku yok.