Tiyatro Sanatı ülkemizde popüler kültüre, yani televizyon ve reklamlara oyuncu yetiştirmeye devam ededursun, onun asıl varoluşunu

Tiyatro Sanatı ülkemizde popüler kültüre, yani televizyon ve reklamlara oyuncu yetiştirmeye devam ededursun, onun asıl varoluşunu temelleyen ülke tiyatrosu ve tiyatro eğitimi konusunda bir kaç söz etmek istiyorum bugün.
Türkiye’de oyunculuk eğitiminin tarihsel gelişimini incelediğimizde yerleşik bir düzenin hâlâ kurulamadığını gözlemleriz. Tarihsel olarak kurum, özel ve bağımsız tiyatro gruplarının aldıkları toplumsal ve politik tavırları araştırıp, gözlemleyip değerlendirdiğimiz zaman da, (kimi köklü grupları bu tanımlamanın dışında tutarsak) tiyatro tarihimizde bir omurgasızlıktan bir vefasızlıktan rahatlıkla sözedebiliriz.
Bu bağlamda örneğin bize hiçbir zaman kendi tiyatro geçmişimiz öğretilmez her nedense. Yani resimli bir Türkiye tarihinin içerisinde diyelim ki, ilköğretim okullarında Türkiye Tarihi anlatılırken nedense Türk Tiyatrosu’nun bahsi dahi geçmez. Yok mudur? Var da yok mu gösterilmektedir? Ya da bilgi kirliliği içinde mi sunulmaktadır? Bilinmez.
Sanat okullarımız içerisinde tiyatro eğitim programı dahilinde ise öncelikle elbette Elizabeth Dönemi Tiyatrosu öğretilmektedir. Böyle bir temellemenin zamanında Carl Ebert ile ve alanın hocalarının gayretleriyle Stanislavski üzerinden yeşillendirildiğini ve çağdaşlarının eklemlemeleriyle sürdürüldüğünü hepimiz bilmekteyiz. Peki tiyatro eğitimin güncellenmesi gereken bu dar alanda sıkışıp kaldığını neden görmeyiz ve bu çaresizliği tartışmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir desek kaç kişi umursar ki bu sakilliği?
Sanat okullarımızda verilmekte olan tiyatro eğitiminin müfredatının ve eğitim içeriğinin ne derece bilimsel ve estetik referans temellere oturtulduğu hep tartışılır olmuştur. Ben kendimden biliyorum ki İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda öğrenciyken okulun sahnesi ve tuvaletlerini biz öğrenciler hocalarımzıla birlikte yapmıştık, sahnenin tuğlalarını bizler üstüste koymuştuk da sahne ortaya çıkmıştı.
Neyse ki, hocalarımızın farklı oyunculuk modellerinden eğitim veriyor olması en büyük avantajımızdı. Ama şu konuyu geçmeyelim derim; yetenek sınavlarından sonra öğrencinin tiyatro bölümünde okuyor olması konusunda kafamda sorular hâlâ bitmiş değil. Şöyle ki; Türkiye’nin çok kültürlü etnik yapısından uzak bir şekilde öğrenci alındığına dair duyumlarımı bu köşeden sizlerle paylaşmıştım. Umarım hâlâ bu şekilde yapıldığı yönünde eleştiriler geçerliliğini korumuyordur. Aslına bakarsanız bu yetenek sınavlarını ya revize etmek ya da toptan kaldırmak gerekir diye düşünüyorum.
Öte yandan oyunculuk eğitimine yönelik verilen dersleri de revize etmekte fayda var kanımca. Oyunculuğun tiyatro eğitim programı içindeki varlığını da güçlendirmek gerekir. Örneğin, dramaturji, yazarlık, tiyatro kuramı ve akımları, reji ve sahneleme vs. hakkında daha farklı metot oluşturulmalı düşüncesindeyim. Şöyle ki; bence en önemlisi ve öğrencilerin en zorlandıkları alan olarak dikkatimi çeken; tiyatro sanatının diğer sanatsal ve bilimsel disiplinlerle olan ilişkisini daha yaşamsal hale getirmemiz gerekir. Diğer disiplinlerin yapılan sahne çalışmalarına, rol inşasına ve benzeri çalışmalara somut bir etkisi olacağı muhakkaktır.
Öte yandan TV dizilerinde rol alma düşüncesiyle oyunculuk eğitimini tercih edenlerin sayısındaki artışı karşılayabilecek teknik olanakların sanat okullarında artırılması gerekli diye düşünmekteyim. Sinema ve dizi sektöründe yer alan bir oyuncu veya tiyatrocunun estetik ve düşünsel gelişimi konusunda kimi muhalif eleştirilerim olsa da öğrencilerin bu gibi çalışmalara katılmasını genelde olumlu buluyorum. (Ama zamanı geldiğinde elbette)
Aslında çok önemli bir konu hakkında da söz etmeden geçemeyeceğim. Türkiye’de amatör ve alternatif alanla, akademik alanın arasındaki kopukluk da düşündürücü boyutta. Bu kopukluğu gidermek adına bence sanat okulları; ya köy kasaba ve beldelerde ya da amatör tiyatrolarla birlikte kotarılmış işlere yani sahnelemelere imza atmalılar. Ya da birlikte yapılacak workshoplarla (atölyelerle) tiyatroyu farklı okumakta ısrar eden bu oluşumlar bir zenginleştirici bütüncüllüğe elbette dönüştürülebilir.
Tüm bunları aşabilirsek aslında tiyatro dünyasının içe kapalılığı, dayanışma ağlarının az oluşu ve toplumsal sorunları teğet geçen bir eğilime girme riskini de en aza indirgeyebileceğimize inanıyorum. Tiyatronun toplum üzerinde politik anlamda bir etkisi olabileceğini unutmadan, tüm sanat okullarının, üniversitelerin ve kamu tiyatrolarının köylere sanat götürmesi konusunda ciddi bir arayış içerisinde olduğumu belirterek bu konuda yazacağım konuları toparlamak üzere sizlere 1.perdenin sona erdiğini belirtmek istiyorum. 2.Perde 15 dakika sonra başlayacaktır.