Türban tartışmasında her şey birbirine karışmış durumda. Bu tartışmalar içinde yer tutarken, insanların nasıl giyinmeleri gerektiğine dair...

Türban tartışmasında her şey birbirine karışmış durumda. Bu tartışmalar içinde yer tutarken, insanların nasıl giyinmeleri gerektiğine dair devlet dayatmasına karşı çıkmak tabii mümkün... Ülkeyi adım adım Amerikancı bir siyasal islam hegemonyasına sokma çabasına da...

Türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına itiraz ederken, niyetiniz 'çağdaş ve laik bir rejimde yaşamak' safiyane isteği olabilir; lakin, bu gerilimden siyasal güç devşiren, otoriter yönetim özlemcilerinin yedeğine düşme tehlikesiyle de karşı karşıyasınızdır. Ya da özgürlükten, bireysel tercihlerden yola çıkarak serbest bırakılmasından yanasınız-dır... Ama böyleyken Amerikancı-islamcıların uzun vadeli iktidar planına cephane taşıyor olabilirsiniz.

İnanç özgürlüğüne sahip çıkabileceğiniz argümanlar taşıyor elbette türban meselesi... Ama öte yandan türbanın, kadının toplumsal hayata katılımının önkoşulu olması bağlamında, hakiki bir bireysel özgürleşmenin önünü mü açtığı mı yoksa tıkadığı mı tartışmasını da yapabilirsiniz. Hasılı, çok sayıda "sen de haklısın" durumu...

* * *
Öyleyse nasıl bir tutum takınmalı? Uzun uza-dıya yazmam yersiz. ÖDP programındaki 'özgürlükçü laiklik' tezleri, bu tartışmada sağlıklı bir duruş için bana kalırsa gayet düzgün bir kerteriz. Meraklısı bir zahmet açıp okur. Burada asıl başka birkaç noktaya işaret etmek istiyorum.

Türban meselesi, esasen bir iktidar mücadelesidir. Ya da şöyle demek daha doğru: İktidar mücadelesi sürecinde bir mevzi savaşı. Bir tarafta Amerikancı islamcılar, ki son yıllarda amansızca palazlanan kendi sermaye gruplarıyla ülke ekonomisinde egemen güç olmak için her şeyi yapan, bu anlamda kapitalizmi bütün hunharlığıyla sahiplenenler...

Diğer yanda Cumhuriyet rejiminin gerçek sahibi olduklarından kuşku duymayan asker-sivil bürokrasi. Söylemeye gerek yok, bunlar da kapitalizmin bekasından yanadır ve Amerikancıdırlar. Haliyle, sözünü ettiğimiz iktidar mücadelesi sermaye yanlısı iki Amerikancı kliğin devleti idare etme mücadelesidir diyebiliriz; bir miktar şematize edip toptancılık yapma pahasına... (Meseleye 'islamcılar-ulusalcılar' çatışması bağlamında bakıldığında, Amerikancılık iddiası yerli yerine oturmuyor gibi görünse de, hiç öyle değil. Ama bu bir başka yazının konusu.)

Her iktidar mücadelesi gibi, bu da sancılı olacak. Zaten oluyor. Ortada gerçekten hak-tan-hukuktan, fikir ve vicdan özgürlüğünden yana bir taraf olmayınca (301 şarlatanlığını hatırlayın), Mao'nun sözleriyle "kötü bir adamın kötü bir adamı dövmesi iyi birşeydir" diye de bakamayız. Kısacası, işin sonu hayırlı bir yere gitmiyor.

Çünkü... Ben kendi adıma, türbanlı öğrencilerin üniversiteye girmesinden elbette yanayım ama bu hamlenin burada duracağı kanaatinde değilim. Bu, meselenin doğasına aykırı olur. Zira, AKP'nin türbanı sadece bir siyasi manevra alanı olarak kullanıp istismar ettiğini düşünmüyorum. Elbette, AKP'de, ikbal imkânı olduğunu görüp, eşini türbana sokan bazı sahtekrarlar vardır, olabilir. Lakin, partinin taşıyıcı kadrolarının, türbanı islamın bir gereği olarak sahiplendiği, eşinin, kızının tesettüre girmesini bu bağlamda istediğine kuşku duymuyorum. Ama öte yandan bu insanların, "herkes dilediği gibi giyinsin, bunlar bireysel seçimlerdir, kişi hak ve özgürlüğüdür" laflarına da inanamıyorum. Bu islamın toplumsal hayatı her alanda düzenleme iddiasını kuşkulu hale getirir ki, AKP'liler daha iyi bilir, böyle bir tutum "maazallah adamı küfre götürür"!

Dolayısıyla, nihai bir hesaplaşma kaçınılmaz olacak gibi görünüyor. Hani şu Voltaire'nin sözü, sık sık dile getirilir... "Senin görüşlerine katılmıyorum ama onları dile getirmen için kellemi vermeye hazırım" gibi bir şey... Sorun şu ki, bu arkadaşlara "sizin hayat tarzınızı benimsemiyorum ama bunu özgürce yaşamanız için kellemi vermeye hazırım" dediğiniz zaman, nedense içlerinden şöyle düşündüklerini düşünmeden edemiyorum: "Merak etme, zaten o kelle o omuzların üzerinde uzun süre durmayacak. Herşeyin bir zamanı var!"