Cumartesi günü darbelere karşı yürüyüş yapılmış, yedi bin kişi katılmış. Bu iyi bir şey, Allah yetmiş binlere erdirsin. Türkiye asker vesayetinde bir siyaset yaşamaktan kurtulamadığı için...

Cumartesi günü darbelere karşı yürüyüş yapılmış, yedi bin kişi katılmış. Bu iyi bir şey, Allah yetmiş binlere erdirsin. Türkiye asker vesayetinde bir siyaset yaşamaktan kurtulamadığı için darbe korkusu aydınlarda takıntı haline geldi. Bu da iyi bir şey ama bu yüzden başka sorunları göremez hale gelirseniz bu iyi bir şey değil, “darbe”yi soyut bir kavram haline getirirseniz bu da iyi bir şey değil. O yüzden ve doğru bildiğimi yazmaya ve bedelini göze almaya çalışan bir kişi olduğumdan şimdi “artık fazla olmaya başladın, gazla bakalım” tepkisi alacağımı sandığım (gazeteyi düşünerek söylemedim, genel olarak solcuları düşünerek söyledim) bir yazı yazacağım.

Önce şunu söyleyeyim... Diktatörlük rejiminde (bu yazıda diktatörlük kendisi gibi düşünmeyenleri zor kullanarak susturan rejim anlamındadır) yaşamak aydınlar için çok zordur, çünkü onlar düşüncelerini fikir özgürlüğü ortamında ifade edebilirler ve diktatörlük altında bu mümkün olmaz. Dahası Türk aydınları 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sonrasında zulüm gördüler. Ne var ki darbelerden kurtulmak sadece darbe istemeyiz diye bağırmakla olmuyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da çözüm üretmek için gerçeği tüm yönleriyle görebilmek gerekiyor.

İşte bu gerçeklerden bazıları:

Rusya, Çin hatta Brezilya nüfus ve toprak olarak “büyük” ülkeler. Onların sorunları da farklı oluyor. Bunu akılda tutarak bu ülkelere kalkınma performansı açısından bakarsak: Rusya şimdi demokrasi midir bilemiyorum ama SSCB döneminde diktatörlüktü ve kalkınma açısından başarısız olmuştur, Çin diktatörlüğü kaç nesildir halkının büyük kısmını yoksulluktan kurtaramamıştır ama şimdilerde hızla büyüyen bir ekonomiye sahiptir, Brezilya’nın şimdilerde dikkat çekmeye başlayan bilimdeki başarısının arkasında 1960’lı yıllardaki diktatörlüğün bu alana yaptığı yatırımların önemli payı vardır. Gelişmekte olan ülkeler içinde nüfus ile toprak büyüklüğü açısından Türkiye’ye benzeyen memleketler içinde sınıf atlayabilen tek ülke olan G. Kore, bunu diktatörlük altında başarmıştır. Türkiye, gerici İslamiyetin (somut bir durum ifadesi olarak) karanlığından kurtulmak için laik bir maya tutturabilmeyi Kemalist diktatörlük altında başarmıştır. Zamanında dünyanın en demokratik anayasalarından biri olan 1961 Anayasası’nı da (Deniz Gezmiş’in savunmasında “biz sadece 1961 Anayasası’nı geri istiyoruz, uygulanmasını istiyoruz” dediği anayasa) 27 Mayıs darbesini yapan askerler hazırlatmıştır. İspanya ve Portekiz’in ekonomik kalkınmasında AB üyeliğinin ve başka faktörlerin  yanı sıra Franco ve Salazar dönemindeki ekonomik politikaların rolü olmuştur.

Geleceğin ekonomik kalkınmasına katkı anlamında başarılı ya da başarısız daha birçok diktatörlük örneği verilebilir ama demokrasi altında ekonomik kalkınmasını yapmış bir ülke örneği ben bilmiyorum. En azından içinde Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yok. Bu olmayacağı anlamına gelmez, biz Türk solcuları bunun ilk örneği olabilelim istiyorum, ama dediğim gibi ben şimdiye kadar bunu başarmış bir ülke bilmiyorum.

Benim söylemek istediğim, bu gerçekleri görmeden ve doğru yorumlamadan darbe karşıtlığı yapılamayacağıdır. Bu dediklerimi anlamak isteyenlerle tartışmayı çok isterim, benim de öğreneceğim çok şey olur kuşkusuz ama bu yazıyı okuduktan sonra “darbeciliğe çanak tutuyor” diyenlerle hiç işim olmaz. Onlar aynı kafada devam etsinler, o kafayla duvarlara çarpmaktan bıkmadılarsa kendilerinin bileceği iş. Zaten bu kısmına psikiyatri bakıyor.