Eğitim, toplumun sosyal kurumlarından bir tanesi diyebiliriz.

Eğitim, toplumun sosyal kurumlarından bir tanesi diyebiliriz. Her çocuk belirli bir aile içinde doğuyor, belirli bir coğrafyanın ana dilini ve yaşam kurallarını öğreniyor, bir köy veya şehir ortamında büyüyor, ilköğretimde ve diğer öğretim sistemlerinde okuyor. Kısaca, kültür kozasını oluşturmaya başlıyor. Çocuklar gibi gençlerin de çeşitli arkadaş çevreleri oluyor sosyal oyunlarını bu çevreler içinde oynuyor, sohbet ediyor, bu gruplarla bütünleşiyor. Kitap, gazete, dergi okuyor; sinemaya, tiyatroya gidiyor, radyo dinliyor, televizyon seyrediyor.
    
Bütün bunlar insanların ve özellikle yeni yetişen nesillerin içinde yaşadıkları toplumdan etkilenme yollarından bazıları. İçinde yaşanılan bu ortamlar, çocukları ve gençleri hayatın amacı, önyargılar ve değer hükümleri, tutumlar, tepkimeler, bütün düşünce ve davranış yönlerinden etkiliyor, yönlendiriyor ve kalıplaştırıyor.
    
İşte burada kısaca değinmeye çalıştığım, toplum içinde, dayatılan her yaşanmışlığın ya da yaşanan her sürecin bir eğitsel yetiştirme süreci olduğu gerçeğidir. Bireyin toplumsal eğitim ya da eğitim sosyolojisi bağlantılarını farketme süreci ise zaman zaman daha sancılı olabiliyor.
    
Şöyle ki; bireylerin içinde yaşadıkları toplumdan etkilenme yollarından bazıları olarak sıraladığım yukarıdaki maddeler içerisinde son yıllarda; Okuma alışkanlıklarında ve tiyatro seyretme alışkanlıklarında düşüş devam ederken, Sinema ve Televizyon izleme alışkanlıklarındaki artış dikkat çekiyor. Elbette bunların içersinde her akşam “bedava eğlence” olarak dayatılan televizyon programları da çok konuşulanları oluyor.
    
Öyleyse günü yaşamak, kültür kozasını sarmalamak için ne yapmak gerekiyorsa o yapılıyor ve televizyon programları neredeyse hergün ortalama 6 saat kadar izleniyor. Ve böylece eğitim sosyolojisi inşa ediliyor yani toplumun psikolojik eğitimi bir yolla sağlanmış oluyor kimilerine göre.
    
Son günlerde televizyon dizileri ile ilgili koparılan fırtına doğrusu bana yukarıdaki girizgahı yazdırdı desem yeridir. Sözü uzatmadan şunları yazıp bu konuyu bitireceğim. Çünkü sektörleşen bir alan olan Sinema-Tv dizisi ve benzeri alanların kendi içlerinde o denli sorunları varken magazincilerin ceza sahası içerisindeki 9 kusurlu hareketi (Penaltı arayışı) deşmelerini anlamış değilim. İki çift sözüm de yapımcılara ya da içeriden dizi yapan Tv kanalı yöneticilerine olacak.
    
Sizler; temcit pilavını andıran bu senaryoları toplumun eğitimi için mi ısmarlıyorsunuz, yoksa eline dosyasını alan sekreterden bozma senaristlere kapınızı ardına kadar açarak onlara deney laboratuvarı hizmeti mi veriyorsunuz? Ayrıca aklımın almadığı şey, bu senaryoları yazanlar, “sade suya tirit” senaryo dosyalarıyla bir televizyon kanalının kapısını çalıyor ve o senaryolar hemen kabul ediliyor ! Çok tuhaf.
     
Yani şu anda 3-5 Tv kanalında boy gösteren dizilerin senaristleri yapım şirketine ya da Tv kanalına bu saf duygularla gittiler ve bu senaryolar şu anda gösterildikleri tv kanallarınca acaip beğenildi ve ‘Evreka, tamam bizim şu anda tam da bu senaryolara ihtiyacımız var’ dendi ve kabul edildi öyle mi? Bunun doğru olabileceğine kargalar bile güler.
    
En iyi senaryoları yazanların sokaklarda iş aradığı, bir kitabını bastırmak için yıllardır yayınevlerinin kapısında bekleşenlerin olduğu bir toplumda, sen bu tür vasat senaryoları reklamverenlerin desteği ile popüler kılacaksın. Çünkü hikayelerin kuruluş biçimi, bakış açısı tartışılacağına medya güdümlü belirli sahneler büyütülecek herkese ezberlettirilecek ve vicdansızlık erdem bir nitelikmiş gibi gösterilecek. Ayrıca dizilerde oynayan kadın oyuncuların bu kadar magazinleştirilmesi onlara yapılmış en ağır tahribattır olduğunu fark ettirmeyeceksin. Bazı kadın derneklerinin sessizliği de ayrıca düşündürücü ya neyse o konu Vakıfların işleyişi ile bir başka yazıma kalsın.
    
Yanısıra, herhangi bir Avrupa kentinde yüzüne bile bakılmayacak bu şipşak çekim diziler ne yazık ki seçeneksizlikten dayatılmaya devam ediyor. Bu sendromun bir başka yönünü besleyen ise, yukarıda belirttiğim gibi alkış tutanlarıdır. "Kime daha iyi tecavüz edildi?" diye anket yapanlar ya da bir kadın oyuncunun otel odasında fotoğrafını çekip "Tecavüz için psikolojik destek alıyor" diye yazanlar, bu tezgahın kremasını sosunu oluşturuyorlar. Aslında asıl bu vaveylayı koparanları da tartışmak gerekli.
    
On yıllardır paketlenen yani birilerine ısmarlanan, yazdırılan senaryolar bunlar. Artık bunun adına toplum mühendisliği mi dersiniz, aile kurumunu, gençleri çocukları yanlış etkilemek, vicdanları köreltmek mi dersiniz, psikolojik harekatın bir parçası mı dersiniz? Siz karar verin. Toplumun sorunlarını her akşam zaten televizyon kanallarında gösteren haberler varken, hiç olmazsa diziler üzerinden amaçlı bir eğitimi öngörmeyin. Çünkü tam tersi etkiyle Pippa Bacca vakalarının çoğalmasına yardımcı oluyorsunuz.