Geçen hafta, mayısın erguvan dalları arasında yolum Bebek semtine düşüverdi. Semtin popüler sakinlerinin olmadığı saatlerde

Geçen hafta, mayısın erguvan dalları arasında yolum Bebek semtine düşüverdi. Semtin popüler sakinlerinin olmadığı saatlerde Büyük Bebek Deresi sokağında dolaşırken, Evin Sanat Galerisi’ndeki bir sergi dikkatimi çekti. Heykeltıraş Ayla Aksungur’un ‘YER-ALTI-ÜSTÜ’ heykel sergisi varmış. Hemen hemen bir yıldır tutkunu olduğum ahşap heykellerin bizden örneklerini görmek üzere (www.evin-art.com) galeriden içeriye giriverdim.
Heykeltıraş ve akademisyen kimliğiyle çağdaş Türk heykel sanatı içinde önemli bir yere sahip Ayla Aksungur’un üçüncü kişisel sergisinin son günüymüş bugün. Çok şanslıyım ve eserler henüz toplanmamış. Evin Sanat Galerisi’ne daha öncede yolum düşmüştü ama bu kezki gelişim bu özlemi gidermek adına da çok verimliydi. Aksungur, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli sanat etkinliklerinin yanı sıra grup ve karma sergilerde de yer alan sergisinde, ‘manzara heykelleri’ olarak tanımlanabilecek son dönem çalışmalarından örnekleri bir raya getirmiş bu kez.
Bilinen heykel formları dışında, farklı bir oluşum sürecinden geçerek ortaya çıkan bu çalışmalarında Aksungur, mitolojik söylemlerle heykel sanatının temel kavramlarını birleştirerek izleyiciyi bir nevi heykelin doğasına davet ediyor. Üslup açısından önceki çalışmalarıyla ilişkili olan bu serinin oluşum sürecinde, Türk ve Anadolu mitolojisinden etkiler alan Aksungur’un eserlerinde, biçimsel anlamda 16. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı’da görülen ve gelişim gösteren Türk kat’ı (kağıt kesme sanatı) sanatının ve minyatür sanatının etkileri gözleniyor. Girift formlarla bedenleşen manzaralarda, öncelikli olarak dikkat çeken ağaç figürü, Türk ve Anadolu mitolojilerinde yaratılış nedeninin başlıca motiflerden birisi olarak kabul ediliyor. Doğa, yaşam ve insan arasındaki içiçe geçmişliğin yanısıra, yer ile gök arasındaki bağlantıyı temsil eden bir varlık olarak dikkat çeken ağaç miti, sanatçının eserlerinde de aynı nedenlerden dolayı yer buluyor. Ruhun ancak doğa içinde, doğayla birlikte huzura kavuşabileceği öğretisinden esinlenen sanatçı, insanın doğa ile ayırt edilemeyecek bir bütün oluşturmasını, kompozisyonlarında yakaladığı serbestlikle anlamlandırıyor.
Malzemenin doğasından kaynaklanan imkânlardan yaratıcılık açısından da faydalanan Ayla Aksungur, çoğunluğu bronz malzemeden olan çalışmalarını, üst üste, katmanlar halinde sıraladığı planlarla kurguluyor. Bu arka arkaya dizilim, manzaralarda yakalamak istediği uzak ve siluet etkisiyle birlikte görsel derinliği yakalamasına olanak sağlıyor. Birbirini doğuran bu oluşumlar, heykelin üç boyutlu hale dönüşme sürecinde ortaya çıkıyor. Az denenmiş bu teknik, forma dönüştürülmesi zor bir seçim gibi görünse de, sanatçının tecrübe ve birikimleriyle buluştuğunda, klasik heykel formundan uzak, parçadan bütüne ulaşan bir etkinin doğmasına neden oluyor. Kendi içinde koruduğu bu bütünlük ve süreç etkisi, doğanın döngüsüne ve devamlılığına göndermeler içeriyor. Heykellerin mekâna yayılan duruşları ve mekân içinde birbirleriyle sergiledikleri uyum, doğa ile insanın birlikteliğiyle özdeşleşiyor. Durdurulamaz devinim içinde bireyin kalabalıklara ve kargaşaya rağmen doğadaki tek başınalığını, istemsizce katıldığı yaşam döngüsündeki rolünü mistik bir söylemle dillendiriyor. Bu açıdan romantik tavra yakın durduğu söylenebilir.
Sanatçının kamusal ve özel alanlarda ve çeşitli özel koleksiyonlarda da pek çok yapıtı bulunduğunu belirtelim. Sanatçı 1979 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Heykel Bölümü’nden mezun olmuş. 1985’te M.S.Ü. G.S.F. Heykel Bölümü Takı Atölyesi’nin kuruluşunda eğitimci olarak yer almış. 1990 yılında Marmara Üniversitesi G.S.F. Heykel Bölümü’nde Takı Atölyesi’ni kurduktan sonra 1995 yılında aynı üniversitede sanatta yeterliliğini tamamlamış. Halen M.S.G.S.Ü. G.S.F. Heykel Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görevini sürdüren Ayla Aksungur; 2001 yılında ise ‘Cumhuriyet Tarihi Düzenlemesi Sanat Eserleri Yarışması’nda birincilik ödülünü kazanmış.
Sanatçının sayısız  başarıları ve sergilerinin içinde öne çıkan, Uğur Mumcu Rölyefi, (Cumhuriyet Gazetesi Binası Girişi), Edirne Girişi’nde, Kırkpınar heykeli, Azerbaycan Türkiye Dostluk Parkı Rölyef Çalışması (Beşiktaş) ve Beşiktaş Belediyesi Demokrasi Şehitleri Projesi, Çetin Emeç Heykeli (Abbasağa Parkı, Beşiktaş) hergün önünden geçtiğimiz tanıdık olan ve dikkat çekenleri.
Ayla Aksungur’un, 3. kişisel sergisi olan Yer-altı-üstü sergisi için söylenebilecek pek çok güzel söz vardır elbet. Ama sanırım en dikkat çekecekleri şunlar olacaktır. O doğayı çok seviyor, varoluşa inanıyor, yokoluşu görmezden gelmiyor...
Bir kadın doğar, bir ağaç doğar, ikisi de bir gün’ün doğumunu müjdeler... Ormanın içinden gelen bir flütün tınısı, bereketli toprak ve gökyüzü içindir... Söylenceler ve mitoslar birer ‘manzara heykeli’ne dönüşmüşlerdir artık. Ve o gün ‘Yer-altı, Yer-üstü’ oluverir.