A Milli Futbol Takımı'mız 2010 Dünya Kupası Eleme Grubu ilk maçını dün akşam Ermenistan’ın Başkenti Yerevan Hrazdan Stadı’nda yaptı. Heyecanlı, sevinçli ve sürpriz anların yaşandığı gecede unutulmayan an, her iki ulusal takım futbolcularının e

 A Milli Futbol Takımı"mız 2010 Dünya Kupası Eleme Grubu ilk maçını dün akşam Ermenistan’ın Başkenti Yerevan Hrazdan Stadı’nda yaptı. Heyecanlı, sevinçli ve sürpriz anların yaşandığı gecede unutulmayan an, her iki ulusal takım futbolcularının ellerinde çiçeklerle sahaya çıkmaları ve 50 bini aşkın seyircinin alkışlarıydı. Bence bu örnek görüntüler UEFA 2008’in fair play ödülünü şimdiden kazandı.

Futbol oynamayı zorlaştıran bir zeminde üç bin kadar Türk seyircinin de izlediği 5. Grup’taki bu maç, aynı zamanda tarihi bir maç özelliği de taşıyordu; çünkü her iki takımda ilk kez karşı karşıya geliyordu. Tribündeki kimi tatsız tezahüratlar dışında, sonucu hiç önemli olmayan bu karşılaşma dostluk içerisinde sona erdi. Futbolcular kolkola soyunma odasına girdiler. Ayrıca maç sonrası Ermenistan’ın Danimarkalı Teknik Direktörü Jan Poulsen ile Fatih Terim’in birbirlerini kutlama görüntüleri de dikkat çekti. Bu tarihi görüntülere sizler de dün ekran başında maçı izlerken tanıklık etmişsinizdir. Futbol’un ilk kez, bir spor müsabakasının da ötesine geçtiği bir geceydi doğrusu.

Yanısıra, şeref tribününde oturan iki ülke cumhurbaşkanları Abdullah Gül ve Serj Sarkisyan’ın bazı pozisyonların ardından yaptıkları konuşmalar gözlerden kaçmadı. Bu sıcak görüntüler her iki ülkenin komşuluk ötesinde kültürel ve sportif politikalarda da yeni bir dönem arayışında olduklarını somutlaştırıyordu.

Aslına bakarsanız, son Gürcistan-Rusya krizi sonrası, Kafkaslar’daki iyi komşuluk ilişkilerinin önemi bir kez daha gündeme oturmuştu. Ancak iç politikada muhalefetin anlamsız tepkisine rağmen dostluk adımını Abdullah Gül’ün atması ile de, belki Azerbaycan- Ermenistan anlaşmazlığı ve Türk-Ermeni ilişkilerinin de tamamen normalleşmesine yol açacak bir kavşak dönüldü.

İki ülke ilişkilerinin normalleşmesi ile bölgede barış, Kafkaslar’da da bölgesel işbirliği için zemin oluşturulabileceği kanısındayım. Ekonomide, ticaret ve sanayide ve diğer tüm alanlarda Avrasya politikalarının hayata geçeceği yeni bir dönem, Anadolu’dan başlayarak Hazar’ı geçerek Çin’e kadar uzanan bir koridorda gerçekleşebilir ve gerçekleşmelidir. Bu bölgede oluşturulacak her türlü alternatif kaynak yine bu bölgenin ve insanlığın ihtiyaçlarını karşılayabilir.

Elbette Futbol bir oyun, ama biliriz ki oyunlar gerçeklerin aynasıdır ve bizleri hayata hazırlar. Yeterki oyuna devam edelim, oyuna katılalım, sahaya çıkalım, seyirciler başkaları olsun. Bugüne kadar bizleri seyirci modunda donduranların şu an içinde bulundukları çaresizlik, onları devamlı hata yapmaya zorlayıncaya kadar devam etmeli. “Bin yıldır bu topraklarda birlikte yaşadık ve yaşamaya devam edeceğiz” sözü bu bakımdan desteklememiz gereken bir sözdür.

Şunu da unutmamalı ki, 2007 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye, Ermenistan’a 12 puan vermişti, üstelik bu yıl da 10 puan verdi. Dostluk adına çok güzel bir davranıştı. Ancak komşudan karşılığında puan gelmeyince müzik ile kurulan dostluk köprüsü de zedeleniyor. Eurovision Yarışması’nın ne menem bir iş olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Umarız futbolla kurulan bu dostluk neticesinde, Eurovision 2009 Şarkı Yarışması’nda Ermenistan da bize 10 puan verip herkesi şaşırtır.

İster futbol olsun, ister müzik ya da diğer kültürel ve sanatsal alışverişler, hepsi insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu barış olgusunu besleyen çok önemli enzimler. Bölgemizin daha yaşanılır bir alan olması için, politikacıların her türlü barışçıl çağrısı dış dünyada karşılık bulmaktadır. Ancak anlaşılır olmayan, Türkiye solu’nun temsil yetkisinin gerçek sahiplerince kullanılacağı yeni bir oluşumun hala hayata geçmemiş olması. Sol değil de, solcu görünen partilerin bittiğinin artık herkes farkında. Bugün Cumhurbaşkanına “....anıtına da çelenk koy” diyenlerin nasıl bir muhalefet yaptıklarını anlamak gerçekten imkansızdır. Solun böylesi bir milliyetçilikle bağdaşamayacağını, aynı parti çatısı altında politika yapan politikacıların da bildiğini ama artık daha fazla sessiz kalmayacaklarını, yeni sol birlik için çatıyı zorlayacaklarını umut etmek istiyorum.

Futbolun birleştirici, bütünleştirici gücüne dönecek olursak, dün akşamki karşılaşmada yanyana ve samimi bir şekilde oturan her iki Cumhurbaşkanı her iki ülke tarihine geçecek bir zoru başardı. Hatta bana kalırsa, Sarkisyan’ın Gül’ün kulağına eğilip, 402 gün sonra 14 Ekim 2009 tarihinde İstanbul’da oynanacak Dünya Kupası Eleme Grubu rövanş maçını izlemek üzere, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’na geleceğini fıdıldamış gibi geldi. Türkiye 2010 Dünya Kupası’na giderse en yakın destekçisinin de komşu Ermenistan olacağı da artık kaçınılmaz.

(*) Dostlukla bitecek maçlar için, maçtan önce hep bu sonucu temenni etmişimdir.