Cemaatin çocuklarıyla eski solcu süprüntüler ortak korolarında aynı şarkıyı söylüyor: “Anayasa değişikliğine karşı çıkarak 12

Cemaatin çocuklarıyla eski solcu süprüntüler ortak korolarında aynı şarkıyı söylüyor: “Anayasa değişikliğine karşı çıkarak 12 Eylül rejimine kalkan oluyorsunuz!” AKP zokasını yutmayan devrimciler, sosyalistler 12 Eylül rejiminin sürmesini istiyormuş. Bu kadar ucuz bir demagojiye boyun eğip başımızı AKP satırının altına yatırmamızı bekliyorlar. Böyle düşünmek için insanın iki sebebi olabilir: 1, (bir kısmı için) AKP iktidarının ülkeyi sürüklemeye çalıştığı faşizan tek adam rejimini göremeyecek kadar safdil olmak.

Yani şuursuz bir uzlaşma. 2, (diğer bir kısmı için) bu yönelimden kaygı duymak bir yana, zaten iktidara yedeklendikleri için süreci AKP’den nemalanmanın bir fırsatı olarak görmek. Yani aşağılık bir uzlaşma. •••

Prof. Dr. Andrew Arato, Milliyet’te Devrim Sevimay’a verdiği röportajda anayasa değişikliği ile başımıza gelecekleri, yani bizim ‘siyasetin diliyle’ anlatmaya çalıştığımız AKP’nin kendi 12 Eylülünün hazırlıklarını yürüttüğünü, durumun gayet farkında bir hukuk diliyle anlatıyor. Prof. Arato, değişikliği soğana benzetiyor.

Dış halkalarının “ilerici” özelliğiyle “liberal muhalefeti” bertaraf etmeyi amaçladığını (onlar için elbette “liberal muhalefet” diyemeyiz ama, insanın aklına ister istemez BDP’nin yalpalayan tutumu geliyor. Fethullahçıların ve eskisolcuyeniliberallerin ‘tam saha pres’inden bu kadar etkilenmeleri hayret verici! Yoksa şaşırmamalı mıyız?), ama “turpun büyüğünün” soğanın cücüğünde saklı olduğunu anlatıyor. En kısa ifadesiyle...

Anayasa değişikliğinin asıl maksadı, AKP’nin önünde engel olarak gördüğü yargıyı ele geçirmektir, diyor: “Artık bundan böyle mahkemelerin yürütmeden bağımsız olacağı da şüpheli. Zira 17 kişilik Anayasa Mahkemesi’nin çoğu üyesini Cumhurbaşkanı seçecek. Bu durumda kalan tek eksik kanun hükmünde kararname çıkarma gücü.

O da olursa Türkiye’deki tam bir hiper-Başkanlık sistemi olur, ki inanın bunu yapmak MGK ve General Evren olmadığı zaman da mümkün.”(abç) •••

Tahmin edileceği gibi, Prof. Arato’nun yazısı derhal eleştiri konusu oldu.

İlk eleştiren Radikal’den Akif Beki oldu. Başbakanlık eski danışmanının yazılarının (bu konuda iki kez yazdı) ciddiye alınacak bir yanı yok. Bütün söylediği, Arato’nun hukukçu değil siyaset bilimci olduğu... Gerisi, genellikle yaptığı gibi laf cambazlığı. Prof. Arato’ya ilk ciddi eleştiri ise Taraf yazarı Mithat Sancar’dan geldi. Arato’nun yaklaşımını “anakronik liberalizm” olarak tanımlıyor ve yargının demokrasilerdeki yeri üzerinden bir hukuk felsefesi tartışması yapıyor.

Ama sonuç olarak söylediği şu: İşler kötüye gidecek diyorsun ama, şimdi sanki çok mu iyi! Demokrasiden yana iyi niyetli tutumundan hiç kuşku duymadığım Mithat Sancar, -öyle anlaşılıyor ki- işlerin iyiye gideceği kanaatinde. Bu kanaate nasıl ulaştı acaba? Başkanlık sistemi tartışmasını açtığı günlerde, 23 Nisan vesilesiyle koltuğuna oturan çocuğa “Yetki sende, ister as ister kes” diyen Başbakan’a bakarak mı! Ya da reel-politik’in bugün söz konusu değişikliğe destek olmayı gerektirdiğini düşünüyor, Mithat Sancar.

O vakit, meslektaşı Tülin Öngen’in 16 Nisan tarihli BirGün’de yayınlanan “Reel-Politik Akıl ve Etik-Politik Akıl” yazısını okumasını öneririm. “Eski güzel günleri” hatırlamak için de bir vesile olur. ••• Not 1: Herkesin 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlu olsun. Cumartesi günü, güle oynaya Taksim meydanını doldurabilecek olmamızın bir tek sebebi var: Tıpkı bayramın anlamı gibi, “birlik, mücadele ve dayanışma” ile –ve “canım ne ısrar ediyorsunuz, alt tarafı bir meydan!” diyenlere inat- sürdürülen yılların kavgası! Not 2: Mayıs ayında buralarda olmayacağım. Haziran’da görüşmek üzere...