Kadınların, erkeklere çekici gelebilmek için rol oynadıkları magazin aleminin, magazin medyası, yeni kurbanlarını araya dursun

Kadınların, erkeklere çekici gelebilmek için rol oynadıkları magazin aleminin, magazin medyası, yeni kurbanlarını araya dursun,  Türkiyeli  “çakma Monroe” ların sayısı hızla artıyor renkli ekranlarda.
Şöyle ki; üzerinde en çok çalışılmış, en güzel ve ünlü kurban arayışı devam ediyor magazin medyasının ikoncanları arasında.  Var güçleriyle kadının seyirlik bir gösteri olması için ter döküyorlar. Feminist eleştirmenler, göstergebilim ve psikanaliz gibi disiplinlerin yardımıyla klasik cinsiyet farklılıklarının genetiğinin nasıl yeni kodlarla değiştirildiğini çözümlemeye çalışıyoruz.
Kadının bir tehdit olarak görüldüğü toplumların bakış açısına göre kurgulanan diziler, beslemeye devam ededursun biz gelin klasik sinemadaki kadın mitini konuşalım. Kadının, Türkiyeli sinemada cinsiyet özelliği ile öne çıkarıldığını erkek gözüyle aktarıldığını ve zaman zaman onu görünmez öykülendirdiğini  bu yöntemin doğal hale getirildiğini öne sürebilir.
Geçen hafta Tülin Özen ve Nesrin Cavadzade ile birlikte düzenlediğim bir panelde birlikteydik. Onlar da sinemada kadın rolleriyle, kadının yazgısına ait değerlerle anılan filmlerdeki başarılı rolleriyle anılırlar bilirsiniz.  Önce hem Tülin’e hem de Nesrin’e paneldeki içtenlikleri ve sahici duruşlarından ötürü teşekkür etmeliyim.
Bir senaryo ile buluştuklarında  toplum açısından veya toplumun her parçasında gelinen nokta bağlamında Türkiye sinemasının son üretimleriyle yaşadığımız toplumla ne kadar örtüştüğü hakkında görmezden gelemeyeceğimiz ipuçlarını konuştuktuk saatlerce.
Sinemamızda son dönemde üretilen kadın odaklı veya kadının toplumdaki yerini sorgulayan, işaret eden, bu olgudan yararlanan filmlerde oynamışlardı çünkü. Nesrin Cavadzade, Dilber'in 8 Günü ile bence harikalar yaratmış. Bence Cemal Şan'ın üçlemesinin en çarpıcı olanı, Dilber'in 8 Günü'nde başrolde Nesrin Cavadzade çok iyi oynuyor demek gerekir. Dilber köyde bir delikanlıya aşık olur. Fakat töre önlerinde büyük engeldir. Çünkü çocuk beşik kertmesiyle başka kıza nişanlanmıştır. Bu duruma Dilber isyan eder. Ama bu isyan bizim alıştığımız isyanlara benzemez. Bir kadının kendi kaderini eline geçirmesi anlamında en vurucu sahnedir bu. Dilber elinde bir orakla sevdiği adamın evini basar. Dilber'in arkasında ona engel olmak isteyen ailesi, önünde ise tekmelediği kapıyı açan sevgilisi, babası ve annesi vardır. Dilber'in öfkesi töreyedir ama daha da fazla bu töreye uşak olan babaya anneye ve erkeğinedir. Aşk adına açtığı savaşta onu yalnız bırakan erkeğine, sevgilisinedir. Özellikle Dilber'in sevgilisiyle ve ailesiyle yüzleşme sahnesi sinemamız için çok önemli bir gerçekçi çekim sahnesidir. Ve burada, Nesrin Cavadzade'nin yorumu da çok samimidir.
Meleğin Düşüşü’nde ise Tülin Özen filmin en büyük etkisini oluşturuyordu bence.  Tülin Özen'i keşfetmek için iyi bir buluşma olabilir sizin için de. Özen'in doğallığı ile filmin özüne daha kolay girebildiğimizi düşünüyorum. Fakirliğin, çaresizliğin ve yalnızlığın çevrelediği kızın topluma, yaşama teslimiyeti filmin odağında yer alıyor. Babası tarafından tacize uğrayan fakat yalnız hayatında insan sıcaklığını hissettiği bu çarpık ilişkiyi bile kabul etmek zorunda kalan bir kız-kadın durumu var. Özen’in oynadığı karakterin, toplumla yüzleşmek adına feda ettiklerinin aslında toplumda bulunmayan değerler olabileceği gerçeği filmin getirdiği en sert dil bence. Ve Tülin Özen gerçekten ödüllere boğulacağı bu filmin üstüne çıkmayı başarıyor bu filmiyle.
Öte yandan,  yaptığımız bu panelde konu olarak “Kadın Yüzleri” başlığını seçmemi haklı çıkaracak iki doğru oyuncu ile en güzel sohbetlerden birini yaptığımı söyleyebilirim. Panelin sonunda hep birlikte kadınların kadınlardan yola çıkan veya onların konumunu sorgulayan filmler çekmesi en büyük beklentimiz olarak kayıtlara düştü.
Toplumumuzun çeşitli sınıflarından kadınların sorunlarına Türkiye Sinemasının nasıl baktığını ve feminist bir söylemin söz konusu olup olmadığını bize göstermesi açısından her iki konuğumun söylediklerini çok önemsedim.
Türkiye Sinemasında kadının izinden giden filmleri de konuşacağımız yeni panel ise 22 Aralık tarihinde, bu kez ünlü yönetmenler, Seren Yüce ve Hüseyin Karabey ile saat 18.00’de, Beyoğlu Yapı Kredi Sermet Çifter salonunda gerçekleşecek. Bu söyleşiye de tüm okuyucularımızı davet etmek istiyorum.