Ahmet Altan Taraf gazetesinin 17 Nisan tarihli yazısında “Yoksulluk ve Sol” başlıklı bir yazı yazdı. Bu tür yazılar...

Ahmet Altan Taraf gazetesinin 17 Nisan tarihli yazısında “Yoksulluk ve Sol” başlıklı bir yazı yazdı. Bu tür yazılar, kendini solda gören birçok kişiyi etkileyerek sola karşı kuşku duymalarına yol açtığı için, cevap vermeye çalışacağım.
Emeğe dayalı üretimin bitişi tünelin sonunda gözüktü, bu doğrudur. Bunun solun vizyonunda yer alması gerektiği de doğrudur. Ne var ki bu klasik sol teorinin sonu olmakla birlikte asıl kapitalizmin sonudur. Çünkü kapitalizm de emeğe dayalı bir üretim tarzıdır. Öyle bir dünya insanlık için (eğer o zamana kadar insan kavramı da değişmezse) büyük bir adımdır. Gelir elde etmek için çalışmak zorunda kalmayacağımız bir dünyadır. Oysa kapitalizm tam da gelir elde etmek için çalışmak zorunluluğunun adıdır. Dolayısıyla öyle bir noktada kapitalizm zaten kendiliğinden sona erecektir. Bunları kaydediyorum, çünkü Altan yazısında bunlara hiç değinmiyor, sadece solun düşeceği durumdan söz ediyor. Sol özgürlük ve adaleti arar, emeğe dayalı üretimin bittiği şartlarda özgürlük ve adalet mücadelesi  bitecekse sol da biter, gerek kalmaz zaten. Ne var ki emeğe dayalı üretimin bitmesiyle özgürlük ve adaletin kendiliğinden geleceğini söylemek görünüşe aldanmak olur. O zaman da üretimin paylaşılması söz konusu olabilir ve sol haksızlığa karşı yine sahnede olur. Ancak “herkese istediği kadar” üretim olursa paylaşım sorunu çıkmaz. O zaman da zaten komünizm olur, Marx’ın ifade ettiği gibi. Ne var ki emeğe dayalı üretim bittiğinde, yukarıda kısaca açıkladığım nedenle, kapitalizm yok olacaktır ama özgürlük ve adalet gelecek midir, onu bilemeyiz.
Ahmet Altan yazısında emeksiz üretime varana kadar zor ve acılı zamanlar yaşayacağımızı söylüyor. O arada liberalizme ve globalizme lanet etmek bir işe yaramaz, bunlar gerçeklerdir ama bunların insani yanı zayıf olduğundan bu şartlarda yoksullukla mücadele konusunda solun teori geliştirmesi gerekir ve bunu yapamıyor diyor. İşte bütün mesele burada. Eğer liberalizmi ve globalizmi kabullenip yoksulluğa çare bulmamız isteniyorsa valla o şapkadan kuş çıkarmak demektir. O da sihirbazların işidir, solcuların değil. Hiç mi bir şey yapılamaz ? Yapılabilir. Hayırsever solculuğu yapılabilir. O da Deniz Feneri’nden çok daha iyisini ve ihsan değil hak olarak yapmaktır. Aslında sadece bu bile şu beğenmediğimiz haliyle solu tercih etmek için çok sağlam bir nedendir. Şimdilerde Latin Amerika’da sol söylemi de kullanan hükümetler bunu yapmaya çalışıyor.
Tabii asıl sorun liberal ekonomi ve globalizmdir, kısacası neoliberal küreselleşmedir. Aslında bu kapitalizmin günümüzdeki tarzının adıdır (geçerken, Altan’ın yazısında kapitalizm kelimesi geçmiyor. Bilerek mi kendiliğinden mi, bilmiyorum). Ve solun bununla baş etmenin yolunu henüz bulamadığı da doğrudur (bu solun sınıfta kaldığı anlamına gelmez, belki henüz şartları doğmadı, tarihe on yılları, belki yüzyılları içeren bir perspektiften bakıp yirmi otuz yıla sıkışmak insanı yanlışa götürebilir). İşçi sınıfı ulusal ekonomiler döneminde sermayeyi köşeye sıkıştırdı ve dünya çalışanlarına gelen görece refahın başlıca nedeni de bu oldu. Sermayenin  buna karşı bulduğu çare neoliberal küreselleşmedir. İşçi sınıfı bununla baş etmenin yolunu şimdilik bulamadı. Bulmaya çalışıyoruz, dünya sosyal forumundan umutluyduk, orada bir duraklama oldu, önümüzdeki maçlara bakıyoruz.
Ahmet Altan ülkemizdeki askeri vesayet rejimine, hak ihlallerine karşı mücadele veren bir gazetenin başında bulunuyor. İnsani yanı zayıf dediği liberalizme ve globalizme karşı neden bizlerle birlikte çare aramıyor da, “solcular bunların gerçek olduğunu anlasın ve yoksulluğa çare bulsun” diyor. Fark şurada: O ve onun gibi düşünenler neoliberal küreselleşmenin kendisini değiştirmeye çalışmanın beyhude oluğunu düşünüyor, dolayısıyla bu gerçeği kabul etmemiz gerektiğini söylüyor. Biz ise onu hem de sola doğru değiştirmenin yollarını arıyoruz, deniyoruz. İnsanlar o sırada hâkim olan gücün değiştirilemeyeceğini, bunun hayal olduğunu düşünmeye eğilimlidir. Oysa tarih hiç de böyle olmadığını göstermiştir. Tabii bu “hadi değiştirelim” demekle olmaz. Onun koşulları ile değiştirme iradesinin denk düşmesi gerekir. Bakın, neoliberal küreselleşme en güçlü olduğu sanılan bir dönemde ağır bir krize girdi. Bu kriz sermaye birikim tarzlarının iç krizlerinden biri değildir. Artık eskisi gibi olamayacağını birçok düşünür görüyor, söylüyor. Ahmet Altan’ın haklı olduğu nokta Türk solunun klasik sol söylemlere şuursuzca takılıp solun, özellikle de Marksizm’in yaratıcı özünü görememesidir, eleştirisini besleyen aslında budur. 
Bir şey daha: Solcuların son zamanlardaki politik başarısızlığı sol ekonomi politiğin tahlil gücünü etkilemez tabii ama çoğu insanın kafasında etkiliyor. Sol çuvalladı derken sol teorilerin de işe yaramaz geldiğini sanıyorlar. Sol politik olarak şimdilerde başarısızdır ama sol ekonomi politik dünyada olup bitenleri anlamada hâlâ tek geçerli araçtır. İşin bu yanına, yani kapitalizmin işleyiş mekanizmalarının insanlara neler ettiğine hiç değinmedim. Ahmet Altan liberalizmin ve globalizmin insani yönü zayıf derken benzer bir şeyi söylemiş oluyor zaten.