Türkiye'de 2009'un ilk beş ayı içerisinde 600 civarında çocuk kaybı vakasıyla karşılaşıldı. Her ay 12 çocuk kayboluyor ve bulunamıyor...

Türkiye'de 2009'un ilk beş ayı içerisinde 600 civarında çocuk kaybı vakasıyla karşılaşıldı. Her ay 12 çocuk kayboluyor ve bulunamıyor. Kaybolan çocukların yaşlarına bakıldığı zaman ise birbirlerine çok yakın olmaları akla başka türlü düşünceler getiriyor
Son aylarda Türkiye’de kaybolan ve halen aranmakta olan çocuk sayısında patlama yaşanıyor. Televizyonlar, özel eğitim kurumları, kitle iletişim aygıtlarının hegemonyasındaki çocuklar günden güne olması gereken kişiliklerine dönüşeceklerine, dayatılan bir sanal alemin kahramanlarıymış gibi, üzerine oynanan yarış atıymışçasına adeta deli gibi kamçılanarak koşturtuluyorlar. Üstelik gözleri kapatılarak.
Ve bu gözleri kapalı olarak koşturtulan ya da kapalı yapılı olarak büyütülen çocuklar üstünden sermayelenen vahşi bir dünya sipere yatmış onları gözlemekte. Korunmasız varlıklar olan çocuklar hergün her dakika kaybolmaya devam ederlerken, aileleri perişan vaziyette, çare ve çözüm ararken muhatap bile bulamamanın acısıyla aslında onlar da yaşarken birer birer eriyorlar. Ve sonuçta birilerinin bir yerlerden hedeflediği aile kurumu tahrip edilmeye, acılar katmerlenmeye devam ediyor. Son dönemde kaybolan çocuk sayısındaki artış içinizden birilerini gerçekten korkutmuyor mu?
Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'de 2009'un ilk beş ayı içerisinde 600 civarında çocuk kaybı vakasıyla karşılaşıldı. Her ay 12 çocuk kayboluyor ve bulunamıyor. Kaybolan çocukların yaşlarına bakıldığı zaman ise birbirlerine çok yakın olmaları akla başka türlü düşünceler getiriyor. Yani, düzenli ve sistemli bir şekilde sanki bir yer altı şebekesi var ve adım adım planlandığı gibi operasyonlarını gerçekleştiriyorlarmış gibi adeta.
Şöyle ki; Muş'un Bulanık ilçesinde 23 Mayıs'ta kaybolan Nurullah Daşkın 11 yaşındaydı. Eylülün ilk haftası Van'ın Muradiye ilçesinde kaybolan Hakan A. İse 10 yaşında. (Daha sonra bir sulama kanalında ölü olarak bulundu) Yine aynı tarihlerde Diyarbakır'da evinden ekmek almak için bakkala çıkan Leyla Baykuş isimli çocuk ise 8 yaşındaydı ve hâlâ bulunamadı. Ramazan bayramının ikinci günü Kayseri'nin Talaz ilçesinde evlerinden şeker toplamak için çıkan aynı yaşlardaki üç çocukdan da hâlâ haber alınamıyor.
Şu ana kadar Türkiye'de kayıp çocuk vakasındaki artışa karşın, İçişleri Bakanlığı neden anılan bölgelerde alarm vermiyor? Kaybolan çocukların illere göre dağılımına bakılarak neden o bölgelerde arama önlemleri sıklaştırılmıyor. Kayıp çocukların bulunanlarından sağ olanları ile ölü olarak bulunanlarının vücutlarında ne gibi değişiklikler raporlandı? Bu raporları analiz edecek bir özel birim var mı? Kaybolan çocukların aileleriyle ne kadar ciddi bir diyalog sürdürülüyor? Ne tür tedbirler planlanıyor? Kayıp çocuklarla ilgili araştırmaların neticesinde organ mafyası tespit edildi ve saklanıyor mu? Edilmişse neden kamuoyu haberdar edilmiyor ve alınacak önlemler konusunda bilinçlendirilmiyor ?
Öte yandan, son dönemde Almanya'da kayıp çocukların bulunması için yeni bir proje geliştirildi. Bu yöntem neden bizde de uygulanmıyor? Uygulamaya göre, bir çocuğun kayıp olduğu haberi polise geldikten 20 dakika sonra, kent merkezlerindeki dijital billboardlarda halk bilgilendiriliyor. Ayrıca cep telefonlarına kısa mesaj geçilerek baskı kuruluyor. Böylelikle çocuğu görenler derhal polise haber verebiliyor. Bizde ise şehirlerde reklam amaçlı kullanılan sayısız billbord olmasına rağmen, neden bu dijital panolar bu gibi acil işler için kullanılmaz anlaşılır gibi değil. Dileğimiz en kısa sürede, kaybolan çocukların sağlıklı bir şekilde bulunmaları yönünde elbette. Ailelerin ise çocuklarına sahip çıkmaları ve onların geleceklerine dair atılacak her adımda, artık dikkatli kararlar vermeleri, arkadaş çevrelerini ve giriş çıkış yaptıkları sosyal alanlar da dahil her türlü ortamı onlara hissettirmeden tanımaya yönelik olmalıdır düşüncesindeyiz.