İngiltere’de Darwin’in ilk kez bundan tam 150 yıl önce bilim dünyasına teorisinin tanıtıldığı ünlü Linne Topluluğu’nun konferans ...

İngiltere’de Darwin’in ilk kez bundan tam 150 yıl önce bilim dünyasına teorisinin tanıtıldığı ünlü Linne Topluluğu’nun konferans salonundaydım bugün. Darwin ve Wallace’ın evrim teorisini anlatan metin 150 yıl önce bugün içinde dolaştığım salonda okunmuş ve ilginçtir teori okunurken içeride her iki bilim insanı da bulunmamıştı.
Teori kelimesi günlük hayatta belirsizlik taşıyan ifadeler için kullanılsa da bilimsel terminolojide yalnızca farklı çalışmalar ile doğruluğu kanıtlanmış hipotezleri ifade eder. Dolayısı ile evrim teorisi dediğiniz zaman bu oldukça kesin bir bilimsel bulguyu anlatır. Hoş bilim insanları ne derse desin bilimi inanç meselesi zannetme eğiliminde iseniz bu söylediklerimin sizin için hiçbir anlamı yoktur.
DNA analizleri hukukta kesin sonuçtur ama DNA analizlerine dayanarak bir insanı idama gönderen bir hâkim aynı akşam aynı DNA analizlerinin gösterdiği on binlerce kesin bulguya rağmen evrime inanmadığını söyleyebilir. Bu artık alışılagelmiş bir durum. Bilim insanlarının işi de kapı kapı dolaşıp evrim teorisinin nezle kadar gerçek olduğunu anlatmak değildir.
Üzerinde en çok öykü uydurulan bir başka biyolojik bulgu da herhalde arılar olsa gerek. Son yıllarda moda oldu. Einstein demiş ki “arılar yok olsa şu kadar senede açlıktan insanlığın dibi görünür”. Tabii tam böyle söylemedi ama özeti bu.
Gerçekten ilginç bir tespit. Arıların tozlaştırıcı unsurlar olarak vazgeçilmezliklerini göstermesi açsından da doğru kabul edilebilir. Gerçekten de arılar başta yem bitkileri ve fasulye, patlıcan, domates gibi çok önemli insan besini sebzelerin ve elma, erik gibi meyvelerin de vazgeçilmez tozlaştırıcısı. Özellikle yem bitkileri hayvancılığın can damarı. Darwin de bir zamanlar “İngiliz ordusu başarılarını dul kadınlara borçludur” demişti. Dul kadınlar genelde kedi besler, kediler efendime söyleyeyim fare yer, fareler azaldıkça bunların boş yuvalarına bombus arıları yuva yapar ve bunların sayısı arttıkça kırmızı yonca bitkisi artar ve kırmızı yonca ineklerin temel gıdasıdır ve inek eti de İngiliz Ordusu’nun beslenmesinin ana unsurdur hatta bir nevi kara şimşeğidir (askerlik yapmadıysanız bu son cümleden hiçbir şey anlamazsınız bu durumda size tavsiyem en yakın bir tanıdık askerlik yapmışa kara şimşeğin ne olduğunu sormanızdır).
Hem Einstein’ın hem de Darwin’in bu insan merkezli doğa yaklaşımını çok sevmesem de yanlışlamak durumunda da değilim. Evet! Arılar gerçekten de çok önemlidir. Öte yandan mısır gibi, ceviz gibi, fındık gibi, buğday gibi insan besini olarak yaşamsal önem taşıyan pek çok başka bitki üremek için arılara ihtiyaç duymaz. Salatalık gibileri de arılar tozladığında yamuk yumuk meyve verirken kendi kendilerini döllediklerinde daha düzgün meyve meydana getirirler. Eh haliyle, hıyar ismi de belki buradan yakıştırmadır diye düşünmeden de edemiyorum.
Tüm bunları bu üslûpla olmasa da Darwin’in teorisini duyurduğu ünlü binada tartıştık gün boyu. Toplantıların yıldızı ise hiç şüphesiz geçtiğimiz hafta ilk kez Amerika’da 14.5 milyon yıl önce yaşayan ve sonra ortadan kalkan bir balarısı türünü keşfeden dostum ve meslektaşım Prof. Dr. Michael Engel oldu. Bulduğu balarısına Apis nearctica adını vermiş. Yeni dünyada yaşan arı anlamına geliyor. Böylece 9’u fosil, 7’si de yaşayan olmak üzere balarısı türü sayısı on altıya çıktı. Bugüne kadar balarılarının Amerika’ya 1622 yılında yapay olarak getirildiği sanılıyordu. Kızılderililerin beyaz adamın sineği adını verdikleri ve hiç sevmedikleri bu canlı uzun bir aradan sonra dünyaya yeniden merhaba dedi. Tabii 14.5 milyon yıl önce bıraktığı dünyayı bulduğunu söyleyemeyiz ama en azından bir zamanlar var olduğunu hatırlamak güzeldi. Hem de Darwin’in sesinin hala tüm gücüyle duyulduğu koridorlarda. Geçmişin sesi geleceğin sesine karıştı ve ben büyük bir mutlulukla tüm bunlar olurken oradaydım. Sizinle de paylaşmak istedim.