1-1’lerini yediler

Fenerbahçe ve Beşiktaş, Galatasaray ve Başakşehir’in puan kaybı yaptığı hafta yenişemeyerek zirveye yaklaşma şansını ellerinden kaçırdılar.

Rakip alanda üst üste 3 pasın dahi yapılamadığı ve sık sık duran bir ilk 20 dakika izledik Kadıköy’de. Aslında Beşiktaş maça rakip alanda daha sakin ve top dolaştırarak atakları olgunlaştırma amacıyla çıktı, ancak Fenerbahçe hem tatlı-sert oyuna başvurma konusunda hiç tereddüt etmedi, hem de topu ayağına aldığında pek yan pas yapmadan doğrudan rakip kaleye gitme isteğindeydi. Ancak rakibi bozma konusunda o kadar ısrarcıydılar ki, topu ayaklarına aldıklarında da bu agresif oyun karakteri onları bozdu adeta. Tabii bu noktada Fenerbahçe kenar yönetimine ufak bir eleştiri getirebiliriz. Beşiktaş Larin ile Llajic’i kenarda bırakıp santraforsuz, açık oyuncularına dayalı bir hücum planı belirlemişken ve Fenerbahçe onları oyunun enini uzatmaya zorlayıp bir dolu pas hatasına, hatta Quaresma’nın bu hatalı paslar sonucu kanat değiştirmesine zorlamışken ilk 20 dakika sonunda oyunu 10 metre kadar ileride oynamayı deneyebilirdi. Zira rakibi durdurmada başarılı oldular, ancak bahsettiğimiz pas hataları sonucunda topu aldıklarında ya kendi ceza sahalarının önünde ya da yarı sahalarının ortasındaydılar. Büyük bir efor sarfederek topu rakip ceza sahasına getiriyor ve burada ekseriyetle pas hatası yapıyorlardı. Kayseri maçında arka direk koşusu ile golü yapan Ayew, aynı kanatta, rakip sahada topla buluşamadı dahi doğru dürüst, zira savunmasının çaldığı topları ayağında tutarak arkadaşlarına zaman kazandırmakla meşguldü. Ben yılların getirdiği bir psikolojik üstünlük, seyirci baskısı ve takımın içinde bulunduğu durum sebebiyle Cocu’dan oyunun başlangıcını gördükten sonra bir hamle yapmasını beklerdim. Nitekim 30-35 arası bunu yapmayı denediler ve önce Ayew’le sonra da Hasan Ali’nin şutuyla iki önemli tehlike yakaladılar. Babel’in attığı golü Şenol Güneş’in planından çok Babel’in kendisine yazmak lazım. Zira kenardan destek veren bir açık oyuncusundan çok, sırtı dönük bir forvet gibi serseri bir topu müthiş kontrol etti, Mehmet Topal’ı ekarte etti ve harika bir vuruş çıkardı. Golde Babel’in sağında, hala onun alanını kapatmakla meşgul olan Şener’e de dikkat çekmek lazım tabii.

Fenerbahçe’nin ikinci yarıda bulduğu golü, oldukça iyi yere kafayı vuran Ayew kadar maçın en iyilerinden Hasan Ali’nin harika ortasının güzelliğine de bağlamak lazım. Fenerbahçe bu golden sonra skoru kendi lehine döndürecek fırsatları yakaladı, ancak burada bu fırsatların oyuna skora katkı yapmaları için giren ancak bu konuda oldukça acemice davranan Valbuena ve Elijfîn ayağına gelmesi tabelanın değişmesini engelledi. Maçın genelinde Fenerbahçe’nin rakip ceza sahası etrafında oldukça kısır ve yaratıcılıktan uzak bir görüntü verdiğini itiraf etmek lazım. Pas ile şut seçimleri, yerleşim ve kombinasyon anlamında kenar yönetimin üzerinde çalışması gereken çok şey var.

Cocu’nun beraberlik sonrası kendisine çok ufak bir zaman kazandığını söylemek lazım. Ancak bu andan sonra her yeni maç onun için bir güvenoyu sınavı olacak. Rize, Trnava ve izleyen Başakşehir maçları onun için geçmek zorunda olduğu bir başka bir sırat köprüsü.