12 Eylül darbesinin 1 Mayıs’a getirdiği yasak nihayet ortadan kalktı. Başta DİSK ve KESK olmak üzere, sendikaların, meslek ...

12 Eylül darbesinin 1 Mayıs’a getirdiği yasak nihayet ortadan kalktı. Başta DİSK ve KESK olmak üzere, sendikaların, meslek örgütlerinin, emek dostu partilerin, demokrat aydın ve sanatçıların yıllardır kararlılıkla sürdürdükleri mücadele sonucunda artık ülkemizde de 1 Mayıs resmen Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul edildi.
1990’lı yıllarda SHP ve CHP tarafından 1 Mayıs’ın tatil ve işçi bayramı olmasına yönelik olarak hazırlanan yasa teklifleri her defasında TBMM’de temsil edilen sağ ve muhafazakâr partiler tarafından engellenmişti. Bundan yaklaşık üç ay kadar önce CHP Meclis grubunun 1 Mayıs’ın ve 21 Mart’ın tatil ilan edilmesine yönelik yasa teklifini görmezden gelen AKP hükümeti, 29 Mart yerel seçimlerinden sonra 1 Mayıs’ın resmi tatiller arasına alınması için bir yasa tasarısı hazırlamak durumunda kaldı. Geçtiğimiz yıl 1 Mayıs’la ilgili olarak “ayaklar baş mı olacak?” diyen Başbakan’ın bu kez 1 Mayıs’ı yasallaştırmasında seçmenlerin 29 Mart uyarısının bir rolü olduğu muhakkak.
Keşke 1 Mayıs’la birlikte, CHP’nin önerdiği gibi 21 Mart da Nevruz Bayramı olarak yasalaşsaydı ve bu önemli gün de tüm yurtta gönül rahatlığıyla ve geniş katılımlarla kutlanabilir hale gelseydi.
AKP hükümeti, demokratikleşme yönündeki her adımı, hele bu adımlar, çalışanların haklarının genişletilmesiyle ilgiliyse hep gecikmeli ve yarım olarak atıyor. 1 Mayıs adımında da bu yaşanıyor. 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Günü olarak yasalaştırılıyor. Tatil ilan ediliyor. Ama 12 Eylül’ün Taksim Meydanı yasağında, uydurma gerekçelerle direniliyor.
DİSK, KESK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, Mühendisler ve Tabip Odaları ve diğer meslek örgütlerinin, aydınların, sanatçıların 1 Mayıs’ı olması gereken yerde, Taksim’de kutlamak isteği dikkate alınmıyor. Oysa, tüm ülkelerde 1 Mayıs, kentlerin merkezindeki en ünlü ve hareketli meydanlarda kutlanıyor. Bizde de böyle olmalı. Kaldı ki, 1977 yılı 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı’nda meydana gelen katliamda yitirilen 36 emekçinin anısı da sendikalar açısından Taksim’i önemli kılmaktadır. Bu katliamı aydınlatmak ve sorumluları yargılamakla yükümlü olanlar yıllardır bunu yapmadıkları gibi, Taksim Meydanı’nı suçlu ilan ederek, bu meydanı işçilere, emekçilere yasakladı. AKP hükümeti de 7 yıldır aynı tavrı sürdürüyor.
“Taksim’de başka gösteriler ve kutlamalar da yapılmıyor” demenin hiçbir inandırıcılığı yok. Taksim’de yılbaşı dahil birçok kitlesel gösteri ve kutlama yapıldığını herkes biliyor. Öyle olmamış dahi olsa, 12 Eylül’ün getirdiği bu yasak değiştirilemez bir şey midir?
Bu meydanın yılın bir gününde emekçilere açılmamasının hiçbir makul nedeni yoktur. Taksim Meydanı’nın güvenlik bakımından uygun olmadığı, “provokasyona” açık olduğu vs gibi savların da hiçbir şekilde inandırıcılığı yoktur. Bunlar işin bahanesidir. Devletin görevi, hangi meydanda kutlanırsa kutlansın, demokratik gösteri haklarını kullanan insanların güvenliğini sağlamaktır. Buna konsantre olması gereken Emniyet’in, DİSK Genel Merkezi’nin etrafına MOBESE kameraları yerleştirmesi kabul edilecek bir şey değildir. Bu, sendikaları baskı altına almaya çalışmaktır. 
Geçtiğimiz yıl İstanbul’da 1 Mayıs kutlamalarını engellemek için adeta kentte sıkıyönetim ilan eden, gemileri, metroyu seferden men edenlerin, 1 Mayıs’ın artık TBMM tarafından Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul edildiğini hatırlamaları ve ona göre davranmaları gerekir.
Gerginliğin önlenmesi ve 1 Mayıs’ın barışçıl bir biçimde kutlanabilmesi için bu bir zorunluluktur.