Dün, Ankara’da on binlerce emekçiyle birlikte 1 Mayıs alanındaydım. Güzelliklere ve sınıfın uyanışına tanık oldum; HAYIR daha bitmemişti.

Geleceksizliğe, karanlığa, sömürüye, gericiliğe, hak gasplarına ve tek adam rejimine itirazı olanlar alandaydı. İstanbul’da, İzmir’de, Diyarbakır’da, Zonguldak’ta, Antalya’da ve tüm Türkiye ile ayaktaydılar ve HAYIR’daydılar.

Ağır bedeller ödenerek ve zorlu bir işçi sınıfı mücadelesi sonucu kazanılmış 1 mayıs’ta HAYIR’lı bir enerji vardı.

Tüm dünyada bayram tadında kutlanan, birlik, mücadele ve dayanışma gününde, kendine özgüveni gelmiş bir sınıf vardı.

Elbette bugüne kolay gelinmedi. Çok bedeller ödendi ve halen ödeniyor. Tarih bedel ödetenlerle bedel ödemek zorunda kalanların hikayelerine tanıklık ediyor. 1 Mayıs alanlarında 40 yıl öncesi, 1977 Taksim’in, 15-16 Haziran’ın direniş ruhu vardı. Tekel’den, Gezi direnişine, HAYIR’lı bir umudun heyecan vardı.

Korkunun perdesi yıkılmıştı. HAYIR şarkıları inliyordu meydanlarda..

Tarih tekerrür ediyor, işçi sınıf uyanıyor. Modern köleliğe karşı, “Emeğin hakkı için işçi sınıfında örgütlen” diyordu. “Burjuvazi Sınıfı ise sermayenin kimliğidir ona HAYIR” diyordu.

Mesajları netti; Emeğin hakkı, insanca yaşam, adalet ve laiklik!

Sınıf HAYIR’la uyanıyor..

Tarihi karıştırdığınızda da, toplumun öncelikle bu iki kimlik ve iki sınıfa ayrıldığını öğrenirsiniz; Hiçbir şey yapmadan her şeyin sahibi olan burjuvazi ve her şeyi üretip hiçbir şeye sahip olmayan işçiler, emekçiler.

Vergi toplayanlar ve ödeyenler.

Tüketenler ve üretenler.

Efendiler ve köleler.

Zenginler ve yoksullar.

Cennetlikler ve cehennemlikler..

Tahtlılar, tahtsızlar.

Ezenler ve ezilenler..

Zenginler ve yoksullar.

Yönetenler ve yönetilenler..

Burjuvazi ve işçiler..

Şeyhler ve müritler.

Seçilenler ve oy verenler..

Dün de eşitlik hiç yoktu ve hiçbir şey adil değildi. Burjuvazinin elinde devlet vardı. Günahlarını, sömürülerini ve ahlaksızlarını örten, aklayan ve “dinen caiz” diyen fetvacıları vardı. İşçilerin direnişi bastıran silahlı birlikleri ve işçi ve sendikal hakları yasaklayan kanunları ve yasaları vardı.

İşçilerin kalplerinde sevgileri, akıllarında bilinçleri, örgütlü sendikaları, hak temelli grevleri ve bir de yaratan ve üreten emeğin gücü. Ama tarih acı bir gerçeği canlı tutuyor. İşçilerin emeğine aşk ve haklarına adaletle bakılmamış. Tarihinde en vahşice sömürülen ve zulmün bin bir çeşidine maruz kalmışlar. Hak ihlallerinde ilk sıraya konulmuş kesimlerin başında işçilerin ve emeğin hakkı gelir.

İşçiler sadece üretmedi! Aynı zamanda ülkeyi kuran ve kurtaran oldular. Türkiye’nin ilk sosyalistlerinden Salih Hacıoğlu 1922’de, TBMM’ye yönelik işçilerin gücünü “Burjuva efendiler. Bugünlerde Avrupa emperyalizmine karşı bir zafer kazandıran, Türkiye’nin işçileri ve fakir köylüleridir. Sizi bugüne kadar ekmeksizlikten, parasızlıktan, silâhsızlıktan sıkıntı çektirmeden memleketin efendisi yapan, bir millî hükümetin dağılmadan yaşamasını sağlayan, Türkiye işçi ve köylüleridir. Siz bu hükümet sandalyesine işçi ve köylüleri merdiven yaparak çıktınız“ cümleleriyle açıklamıştı.

Bugün 1 Mayıs alanlarında, söz farklı değildir.

Türkiye ve işçiler şaibeli bir referandum ve YSK’nin oy hırsızlıklarına göz yumduğu bir süreçte 1 Mayıs’a girdi. İşçiler bu nedenle sadece emek hakları için değil, ülke ve gelecek derdi ile alanlara döküldü. Tek adam rejimlerine HAYIR’larını, 1 Mayıs alanlarına taşıdılar. Kıdem hakları, iş güvencesi hakkını ve sendikal haklara yönelik gasplara “HAYIR” dediler.

“Seni seçtik laiklik” diyorlardı
İşçiler ve emekçiler hak gaspları ve ihlallerinde sınır ve hukukun bittiği noktadalar. Sosyal hak ve adaletin yok edildiği dönemdeler. Dün Türkiye’nin dört bir yanında 1 Mayıs alanına çıkan işçiler “Cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye, barışa, emeğin hakkına, sendikal haklarına sahip çıkma ve geliştirme” kararlığı içinde olduğunu gösterdiler.

İşçiler, OHAL ve KHK rejimine, İslamcı ve yandaş sermayeyi besleyen politikalara, işçi ve emekçilerin KHK’lerle ihracına, “Kamu Yönetimi Reformu” ile iş güvencesini ortadan kaldırılmasına, kıdem tazminatları için yine bir “fon”a devredilmesine, işçi ve emekçilere yönelik sermayenin ve gericiliğin sömürü sistemine, iş güvencesiz, geleceksiz, endişeli yarınlara HAYIR diyerek itiraz ettiler.

Ve işçiler 1 Mayıs’ta bir mesaj daha verdiler; “İşçi sınıfı kimliğinin ve bilincinin yok edilmesine HAYIR ve Laikliğe evet” dediler. 1 Mayıs, tüm emekçilerin “kul” ve “teba” ile gericileştirmeye ve kimliksizleştirmeye karşı sınıf ve laik kimliğinin buluşturulduğu mücadele alanına dönüştü.

Cumhuriyetin kuruluşunda emeği olan işçiler, şimdi gericiliğe ve karanlığa karşı, geleceğin laik düzeninde, aydınlık umut olmak istiyorlar. Bu kez sadece kuruluşunda değil, yönetiminde, sözünde, yetkisinde, kararında olmak istiyorlar.

Ben yıllar sonra Ankara’da, korkunun perdesini yırtmış ve hayırlara vesile olacak bir özgüven içinde, bitmemiş, HAYIR’lı bir işçi ve emekçi sınıfı gördüm.

HAYIR’lısı...