Loach’un, mesajını ulaşması gerekenlere iletmesinin artık daha ivedilik gerektirmekte oluşu, onun hikayelerini daha net, öz ve elindeki kartları doğru oynayarak aktarmasını gerektiriyor.

Ken Loach, estetik açıdan gelenekseli ciddi anlamda bir reddediş sunmasa da egemen sinemanın niyetlerinden ayrılarak kendini başka bir noktada konumlandırır. Niyetlere dair bu meydan okuyuşları onun filmlerini politik yapar. Bir yönetmenin politikası onun niyetleridir. Bu niyetler filmin yapım aşamasından bitiş anına kadar pratikte ve nitelikte kendini belli eder. Yönetmenin dünya görüşü ve niyeti ile filmin içsel ögeleri de belirlenir. Sonunda tamamen yönetmenin dünya görüşüne ve niyetlerine bağlı, filmin her zerresine adanmışlığın sindiği bir Ken Loach Sineması ortaya çıkar. Çünkü o bir auteur’dür.

BÜROKRASİ İLE KARŞILAMA

1936 yılında Nuneaton, Warwickshire’da doğan Kenneth Loach, Oxford Üniversitesi’ne bir hukuk öğrencisi olarak girer ve mezun olduktan hemen sonra tiyatrolarda oyunculuk yapmaya başlar, ardından ABC TV’de yönetmen asistanlığı yapar. Gerçek anlamda tv kariyeri aslında BBC2 açıldıktan sonradır. Bu tv kanalında stajyer yönetmen olarak çalışır. BBC’nin çok sıkı olan bürokratik prosedürlerinden bezerek ilk uzun metrajlı filmi Poor Cow (Düşen Kadın, 1967)’u çeker. Özgürlüğüne düşkün genç bir kadın olan Joy’u konu alan ve öncü feminist bir fikre sahip olan filmi, Londra’nın kenar mahallelerinde çeker. Filmini çekerken ve sonrasında yaşadıklarından cesareti kırılan Loach İngiltere’deki film endüstrisinden uzaklaşmak ister ve kendi bağımsız filmlerini yapma kararı alarak, TV film yapımcısı Tony Garnett ile birlikte Kesterel Films’i kurar.

1-mayis-ile-akla-dusen-ken-loach-sinemasi-725577-1.

YENİ DALGALARIN ETKİLERİ

Ken Loach’un her zaman etkilendiği ve sinemasal üslubunun gelişmesine katkı sağlayan akım 1960’lı yılların Çek Yeni Dalgası’dır. Bu akımı sanatsal yaratımında her zaman farklı bir yere koymuş olan Loach kendisini tanımamızı sağlayan filmi çeker. Barry Hines’ın kitabından uyarlanan Kes (Kerkenez, 1969) isimli bu filmde yönetmen bizleri bu sefer Yorkshire’ın kömür madenine götürür. Orada yavru bir kerkenez ile işçi sınıfından bir çocuğun birlikte anlam kazanan tasvirleri ile 90 öncesinde Ken Loach sinemasının geliyor olduğundan bahsetmeye başlayabiliriz. Biçim bozucu, sosyalist hedefli, statükoya karşı gerçek yaşamı ortaya koyan Çek Yeni Dalga’sının etkisi Kes filminde çok hissedilir. Loach’un sineması üzerinde Çek Yeni Dalgası dışında etkili olan bir diğer sinema akımı ise İtalyan Yeni Gerçekçiliği’dir. Sosyal sorumluluğu olan filmlerle örneklenebilecek, İtalya’da faşist rejime ve ağır sansür koşullarına tepki olarak doğan bu akımın Loach’a etkisi en temelde hümanist çizgileri bağlamında esin kaynağı oluşturmasıdır.

YÖNETMENİN ADANMIŞLIĞI

Filmlerinde stüdyo yerine dış mekanları tercih eden yönetmenin doğal ışık kullanımı, uzun çekimler, belgesele kayan kamera teknikleri, yarı profesyonel veya profesyonel olmayan oyuncu tercihleri ile ana akım klasik kurmaca film yapısından ayrılır. Loach’un bana soracak olursanız onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerin başında, dış mekan çekimleri ile gerçek mekan kullanımı gelmekte. Yönetmenin bu tercihi en başta anlattığım niyetini ortaya koyan öykülerinin dokusunu da oluşturur ve böylelikle işçi sınıfının gerçek yaşam koşullarının gerçekten görülmesine olanak tanır. Belgesel teknikleri sayesinde ise seyirci onun filmlerini izlerken ciddileşir çünkü toplumsal ve gerçek yaşam kayıtları olarak görür. Profesyonel oyuncu kullanacak bile olsa bu oyuncuların çoğu işçi sınıfından gelen oyunculardır. Ona göre ünlü bir starın bir fabrika işçisini canlandırması tuhaftır.

ÜZGÜNÜZ, SİZE ULAŞAMADIK

Film eleştirmenleri tarafından dillendirilen, Loach’un son yıllarda özensiz hikayeler, derinliksiz karakterler ile kaba bir anlatıma kaymış olmasına yönelik yorumlara katılmadığımı tüm bu anlattıklarımdan sonra söylemek istiyorum. 84 yaşında olan yönetmenin toplumsal gerçeklik ile ilgili daha kaç film çekebileceğini bilemiyoruz. Hayatı boyunca yaratmaya çalıştığı farkındalığı yani kendi ‘niyetini’ bir an önce yeni nesillere de geçirmeye çalıştığını tespit etmemiz gerek. Yani Loach’un artık acelesi var. Bu anlamda son filmi ‘Üzgünüz, Size Ulaşamadık’ film adını bu bağlamda da anlamlı buluyorum. Loach’un, mesajını ulaşması gerekenlere iletmesinin artık daha ivedilik gerektirmekte oluşu, onun hikâyelerini daha net, öz ve elindeki kartları doğru oynayarak aktarmasını gerektiriyor. Ayrıca son iki filmindeki öfke ve dram artışını da buna bağlamak mümkün. Kapitalizmin ağırlığı altında en çok ezilen sınıfın, toplumu esas ayakta tutan kesim olduğunu şu an hala çok acı bir gerçekle öğrenmekteyiz. İşte Loach senelerdir bu ağırlığın hafifletilmesi için uğraşmakta. Son filminde çekirdek bir işçi sınıfı ailesini kamerasıyla takip eden büyük yönetmen, sömürünün karşısında bu çekirdek ailenin nasıl darmadağın olduğunu belgelemekte. Henüz Loach izlemediyseniz onun dünyasına girmek için daha doğru başka bir zaman düşünemiyorum. Bu vesileyle, bir kez daha 1 Mayıs işçi ve emekçi bayramını içtenlikle kutluyorum.