Haftaya bugün Türkiye beş yıldır süren seçimler döneminin sonuna gelmiş olacak. 2014 yerel seçiminden bu yana Cumhurbaşkanlığı, Genel Seçim, Referandum adı altında son beş yılda 7 kez oy kullanıldı. Yasal sürece bakılırsa 1 Nisan, 2023 yılına kadar yaklaşık 5 yıl seçimin olmayacağı bir dönemin ilk günü olacak. 2010 ve 2017 referandumları yoluyla oluşan rejim, RTEakpmhp […]

Haftaya bugün Türkiye beş yıldır süren seçimler döneminin sonuna gelmiş olacak.

2014 yerel seçiminden bu yana Cumhurbaşkanlığı, Genel Seçim, Referandum adı altında son beş yılda 7 kez oy kullanıldı. Yasal sürece bakılırsa 1 Nisan, 2023 yılına kadar yaklaşık 5 yıl seçimin olmayacağı bir dönemin ilk günü olacak. 2010 ve 2017 referandumları yoluyla oluşan rejim, RTEakpmhp yapısı çözülmediği sürece herhangi bir erken seçimi imkânsız kılıyor.

Ekonomik ve toplumsal krizin önümüzdeki dönemde çok daha derinleşeceğini söylemek için de kâhin olmaya gerek yok. Yoksullar ve orta sınıfı çok kötü koşulların beklediği ortada. Birbirleriyle ilişkili olsalar da içinde bulunduğumuz toplumsal kriz hali, ekonomik çöküşten daha derin.

Yargı, eğitim ve sağlık alanlarındaki çöküşten daha belirleyici olan Türkiye insanlarının yaşadıkları “kimlik ve aidiyet kargaşası.” Etnik kimlik değil söz ettiğim; tüm farklılıkları ve çatışmalarına karşın insanların bir arada yaşadıkları hissinin “kaybolması hali.”

Bir arada yaşıyoruz hissi, aralarında uzlaşmaz çelişkiler olsa ve birbirlerinden memnun olmasalar da insanların bir arada yaşamak zorunda olduklarını kabullenmeleri demek.

Yaşadıkları apartmandaki boş dairenin bekâra ve öğrenciye kiralanmasına karşı çıkan apartman sakinleri, kendi binalarında olmalarını istemeseler de bekâr ve öğrencilerin var olduklarını ve bu ülkede de yaşama hakları olduğunu bilirler(di). Sadece kendi binalarında olsun istemezler(di). Öyle ki, öğrenci oldukları için ev kiralanmayanlar apartmanın önünde bağırırlardı; ne yapalım yani, sokakta mı yaşayalım! Öğrenciler kendilerinde bağırma, protesto etme hakkını bulurlar(dı).

Farklı olanın, kendisinden uzakta olmasını istese de var olduğunu kabullenenler, artık farklı olanın yaşama hakkını kabul etmemeye başlamış durumda. Demem o ki artık sadece benden uzak olsun da ne yapıyorsa yapsın demekle yetinmiyor, “benim gibi değilse yok olsun” demeye başlıyorlar. Kendileri gibi olmayanı, kendi varoluşlarına tehdit olarak görüyorlar.

Niye böyle oldu sorusuna verilecek yanıtlar belli ve mesele bu yanıtlarda değil, durum artık bu. Nedenleri bulup onları ortadan kaldırdığında durumun düzeleceğine olan inanca “tıbbi” bakış diyoruz. Toplumu canlı bir organizma, hastalığı ise organizmaya giren “mikrop, zehir” olarak görüp, mikrobu öldürüp, panzehiri verince iyileşmenin sağlanacağı inancı. Oysa toplum insan organizması gibi değil, öyle çalışmıyor.

Türkiye toplumu artık farklı olanı kendi varoluşuna tehdit olarak gören ve ben onu yok etmezsem o beni yok edecek diye “düşünen” insanlardan oluşuyor. Dünyanın daha farklı olduğunu söylemek mümkün değil. Yeni Zelanda katliamı da böyle IŞİD de öyle.

Bu durumda yerel seçimi kazanmış bir RTEakpmhp kliğinin ülkeyi nasıl yöneteceği belli. Yerel seçimi “kaybetmiş” bir RTEakpmhp’nin de ne yapacağı belli değil mi? Kaldı ki kaybettiği seçimi tanıyıp tanımayacağı bile şüpheli olan bir iktidardan söz ediyoruz.

Öyle ise 31 Mart yerel seçimini, sonuçlarından bağımsız olarak önümüzdeki dönemin siyasal mücadelesinin nasıl ve kimler olarak yapılması gerektiğine dair bir deneyim olarak görmemiz zorunlu. Kimler hangi ilkelerle bir araya gelmeli, siyasal yapılar nasıl örgütlenmeli ve mücadelenin araçları neler olmalı sorularını temel alan bir seçim dönemi ve sonuçları değerlendirmesi yapılmalı. RTEakpmhp kliğinin geriletilmesini hedefleyen bir siyasal hareketin daha bu günden güdük kalacağı ve yenileceği açık değil mi?

Var olan muhalefetin bu hali ve yapısıyla önümüzdeki mücadele yıllarını yürütmesinin mümkün olmadığını kabul etmeliyiz. Bütün bu olup bitenlerin arasında doğum için gün sayan iki insan tipi var gibi. Biri, Yeni Zelandalı katil tipi, diğerini ise biz inşa etmeliyiz. Asıl siyaset bu zulüm döneminde bile ayağa kalkmaya hazır olan o insana umut ve cesaret aşılamak.